Aşk Şiirleri

Aşk Sözleri

Güzel Sözler

Seni Seviyorum

Şiir Dinle

21 Aralık Zırvalığı

21 Aralık Zırvalığı
Mereba Millet.
Çoğu kişiden bu konuyla alakalı gereksiz sorular,endişeler vs. aldığım,duyduğum için bugün bu yazıyı yazma ihtiyacı duyuyorum.
21 Aralıkla alakalı söylenen saçma sapan şeylere bi açıklık getirmek istiyorum çünkü konu gittikçe rahatsız edici olmaya başladı.
Öncelikle 21 Aralık tarihi 2000 yıllık bir kuşağın başlangıç tarihidir.
Kesinlikle kıyamet ya da dünyanın sonu değil tam tersi insanların farklı bilinç boyutuna geçmesini sağlayacak bi gelişmedir.
Ki bu gelişme zaman içinde olacaktır. Tek bir gece de farklı yetenekleri olan bilinç düzeyi yüksek bir varlık haline gelmeyi beklemeyin.
Herkes şuanki bilinç düzeyine göre ilerlemeye başlayacak. Yani mesela siz şuan 2.bilinç düzeyindeyseniz bilinç düzeyi gelişmemiş insanlardan 2-0 önde başlamış olacaksınız.
Hepsi bu.
Bu yeni süreçte insanlar 5 duyu dışındaki diğer duyularını da yavaş yavaş ortaya çıkarmaya kullanmaya başlayacak.
Diğer varlıklarla aramızda ki bağlantılar kuvvetlenecek.
Sürekli uzayı araştıran insan bu süreçte kendi içine dönerek kendi özüni araştırmaya kavramaya çalışacak.
Belki gezegen konumlanmaları yüzünden bu enerji halkası Dünya da felaketler olmasına neden olabilir.
Ama altını çizerek söylüyorum bu kıyamet değil.
Hatta asırlardır kahinler,bilginler,şamanlar ve evliyalar kıyamet diye bahsettikleri tarihleri dünyanın sonu değil insanlar için önemli olan enerjilerin yansıdığı uyanış tarihleri yani kıyam etmenin başlangıcı olarak yaydılar.
(Cümlenin halini bende çözemedim.Neyse anladınız siz.)
Bu 21 Aralıkta yeni bir döngüye gireceğiz ve yavaş yavaş zamanla bir şeyler değişmeye başlayacak.
Birden bire olamaz. Çünkü bu kuşak bile belirli bir zamanda dünyaya geliyor.
Demek istediğim çok umutlanmayın,uçanın kaçanın peşine düşmeyin o gün.
Yılın en uzun gecesini arkadaşlarınız ve ailenizle beraber kutlayın.
Kendinize yararlı olacak meditasyonlar yapın,ibadet edin.
Ya da kafayı vurup uyuyun.
Size kalmış.
Bekleyiş süresince kendinizi enerjiye en güzel şekilde hazırlamaya bakın.
Ruhsal tınınız ne kadar yüksek olursa enerjiye o kadar hızlı uyumlanırsınız.
Işıkla...






İncele !

Çılgın Kuzgun Ozzy

Çılgın Kuzgun Ozzy
3 Aralık 1948 de Jack'in ve Lillian'ın minik bebeği John Michael Ozzy olarak geldi dünyaya. Annesi ağlayışını ilk duyduğunda sesinin güzelliğiyle daha da bağlandı oğluna.
Şarkı söylemeyi seviyor yalnız kaldığında hep etrafta duyduğu güzel sesleri mırıldanıyordu.
Kuzgunlara hayrandı. Günlerini onları izlemekle geçiriyordu. Okulu sevmiyordu.
O zamanlar da içinden ''liiiifeeee wooon't waaait fooor meee teaaacheeeer'' falan dediğini düşünüyorum.
Bu yüzden çok takmıyordu. Bir gün Beatles'ın yaptığı harika müzikle tanıştı ve sesine yeni bir renk katarak rock müzikle ilgilenmeye başladı.
15 yaşına gelince okulu bıraktı işçi olarak çırak olarak bir sürü yerde çalıştı ve kendi ayakları üzerinde durmayı bu zamanlarda öğrendi.
Birchfield Road School da ilk grubunu Tony ile kurdu. Blues etkisi taşıyan sağlam ve sert bir rock müzik etkisi yaratmaya çalıştılar. Geezer bir gün gitarı kaldırarak ''Beyler grubun ismini buldum'' dedi.
Geçen gün izlediği korku filmi Black Sabbath ismini önerdi.
Herkes fikri beğenince isim konulmuş oldu.
İlk albümlerini 13 Şubat 1970 yılında gecelerini gündüzlerine katarak tırnaklarını pena yaparak ortaya attılar.
Albüm ismini de Black Sabbath koydular.

Ardından War Pigs/Paranoid,Master Of Reality,Volume 4,Sabbath Bloody Sabbath ve Sabotage adlı albümler piyasaya bir bir inci gibi döküldü. Grubumuz tanındı. Sevildi. Rocker kardeşlerimiz tarafından bağırlara basıldı.
Yüz milyondan fazla albüm sattı bir çok ödül kazandı.
Sonra Ozzy 1977 de ''ayrılıyorum beyler'' dedi. Ama son Never Say Die kadrosunda da yer aldı. 1979 da salak saçma bir uyuşturucu iddasıyla müziğin tanrısını gruptan çıkarttılar.
O zamanlar Ozzy gerçekten uyuşturucu ve alkole inanılmaz düşkündü. Ve yaklaşık 30 yıl buna devam etti.
Ama bu asla onu çılgın kişiliğinden sıyırmadı. Tam aksine Ozzy'nin kanı bir kaç yıl sonra sürekli alkol dolu aktı.
Dünya da ayıkken elde edilemeyecek şeyleri sarhoşken hayal edip müziğine yansıttı Çılgın Kuzgun.
Ve ''I'm just a dreameeeer'' diye haykırdı konserlerinde.'' Ben sadece bir hayalperestim''
Velhasıııl Ozzy babamız 1981 yılında kendi adını taşıyan bir grup kurdu. Blizzard Of Ozz albümünü büyük bir ustalıkla ortaya serdi. O zamanlar Sharon annemiz hala onun menejeriydi ;););)
Grupta gitarist Randy Rhoed , basçı Bob Diasley ve Uriah Heep veee davulcusuu Lake Karslake bulunuyordu.
Albüm çooook sevildi müziğin tanrısınaa Amerikada 4 platin, Kanada'da 1 platin vee İngiltere'de 1 gümüş plak ödülü verildi.
Her şey güzelken Randy amcamız Dairy Of Madman albümü çıktıktan kısa süre sonra bir uçak kazasında hayatını kaybetti. Ozzy babamız bu olaydan sonra derin bir pişmanlık üzüntü duydu ve kendini uyuşturucuya alkole verdi. Depresyona girdi. 
Kuzgunlarla başbaşa içi kan dolu kadehleri Randy'nin şerefine kaldırdı.
Yine de en zirve de kalmaya adını en güzel şekilde haykırmaya devam etti.
Fakat bu pislik Amerikan otoriteleri'nin bir tarafını acıtmışsa demek babamıza dava açtılar.Suicide Solution adlı şarkının intihar ile ilgili olduğunu kötü örnek olucağını vs. zırvaladılar. 
Ancak Ozzy babamız bunun öyle olmadığını sadece alkolün zararına yönelik bir şey olduğunu ayrıca dinleyicilerin orasını burasını kesmesinden sorumlu olmayacağını  güzel bir üslupla anlattıktan sonra bu konuyu da pat kapattı.
O aralarda 1980-1982 yılları arasında bir tarihte Sharon bu deli karanlıklar prensine her normal kadının yapacağı gibi aşık oldu ve hayatını ona adadı. Evlendiler. 3 Çocukları oldu.Sırasıyla Aimee,Kelly ve Jack (Thelma ile olan evliliğinden de 2 çocuğu vardı)
Hatta bir gün Ozzy farklı bir fantazi içerisindeyken Sharon'u öldürmeye kalktı. Bilinçli değildi. 
Sharon ise yaşadığını farkedince eşini bir kaç dakika içerisinde affetti. Ve mutlu aile tablomuz bozulmadı.
İşlere gelirsek bir gün yıl 1988 Ozzy oturmuş kara kara düşünürken Zakk Wylde Randy'nin boş bıraktığı yeri müthiş bir beceriyle doldurdu. Daha sonra grup No Rest for the Wicked ve No More Tears adlı yankısını kulaklarımızdan silemediğimiz enfes albümlerle tekrar parladı!
1996 yılında Sharon Ozzy'e hayatım gel bi Ozzyfest yapalım da şu insanlar müzik duysun. Adam görsün dedi ve Ozzyfest akımını başlattılar.
1996-2008 yılları arasında 5.000.000 kişi tarafından hayranlıkla ağızlarının suyu aka aka,sesleri notalara karışa karışa zevkle izlendi.İzleniyor.
Babamız eski grubunun önünden şööööyle bir göz süzerek geçip. '' Naaaber canlar ayıkken grubu iyi yönetebildiniz mi ? Yoksa sarhoşken sizi ilerleten Ozzy'i tekrar yanınız da ister misiniz ?'' 
edasıyla Black Sabbath'a geri dönüş yaptı. 
Daha sonralar da The Osbournes adlı reality show'u başlattılar. Ve güzel ev hayatlarından kesitleri bizlerle paylaştılar.Show MTV de en çok izlenen program haline geldi. 
2003 civarlarında Çılgın Kuzgun arazi aracıyla dolaşıyordu ki talihsiz bir kaza geçirdi pek çok kemiği kırıldı ve hastane de uzun süre kaldı. Kuzgunun kanadı kırıldı. Bir süre de göklerde gözükmedi.
Gel zaman git zaman sene 2005'te de Parkin Syndrome hastalığına tutuldu. Artık sürekli ilaç atmaya mecburdu babamız.Yine 2005'te yaklaşık 100 milyon sterlinlik servetiyle İngilterenin en zengin ;);) sanatçılarından birisi olduuuuuu ve biz bu adamı yazalım şu listeye denilerek Sunday Times gazatesinin ilk 500 zengini arasında liste de 458. sırada yer aldıı.
Geri dönüşü muhteşem oldu.
2007 de 22 Mayısta 9.solo stüdyo abümü Black Rain piyasaya çıktı. VH1 rock ödüllerini kazandı. Ve ilk kez gerçekleştirilen Birmingham Walk of Stars'da adı İngiltere de ki ünlü yola kazınan  'İlk İsim' oldu.

Classic Rock'n Roll of Honor ödülünü de 2008 yılında gururla kaldırdı. Oyun firması Blizzard'ın her yıl yaptığı Blizzcon denen etkinliğin açılışında deli gibi haykırdı ve binlerce izleyiciye muhteşem bir şov sundu.

Şarkılarında ki karanlık sözlerden dini olarak yargılarda bulunanlar oldu ama babamız İngiltere Kilisesine '' lan olm ben her konserden önce dua okuyorum yalan yapmayın'' dedi. Ve dini görüşü hakkında ki uydurmaları yalanladı.
2009 Ekim de ise müthiş kitap 'I am Ozzy' adlı otobiyografisini yayınladı.
Şuan da harika müzik hayatına konserleriyle kalbimizi yerinden oynatmakla devam eden Ozzy Sharon ve çocuklarıyla Buckinghamshire ve California'da yaşıyor.
Godfather of Heavy Metal, Prince of Darkness lakaplarından sonra bende ona Çılgın Kuzgun demeye karar kılıyorum sayın okuyucularım.
Teşekkür ederim bu Çılgın Kuzgunun hayat özetini okuduğunuz için.
Buda John Michael Ozzy baba için  '' GO LOUD!
GO STRONG!
GO PROUD!
GO ON!
GO HARD OR GO HOMEEE!

(....)
LET ME HEAR YOUU SCREAAAAAAAAAAAAAM! ''





Sorcha Eolo



İncele !

Siyah

Siyah
Bazen ansızın bi ıssızlık bir yalnızlık çöker ya ruhuna insanın.
 İşte tam o anın kıyısındayım.
Her şeyden kesilmiş ani bir ilgisizlik.
En derinden yüreğinizi saran bir korku
Bilinmezlik.
Kısıtlı bir vücudun dışına taşmış asi bir ruh.
Yaşının gereği biraz dengesiz.
Kesik kesik cümleler,
Yavaş yavaş ıslak kağıtlara akıyor sessizlikte.
'Don't youuu cryy tonight' diye bir mırıldanış,
Yitirmek üzere olan aklın karanlık köşesinde.
Bir kuş. Güzel kanatlarının üzerinde gökkuşağı ahenkle dans ediyor.
Dokunuşları rüzgarla buluştuğunda, benzersiz bir manzara göğü süslüyor.
Ve bir kuzgun. O zamanlarda ki beyaz kanatlarının ardında gizlenmiş.
İç yakarışlarını acı çığlıklarla ara ara dünyaya bırakıyor.
Bu ayrı dünya içerisine hüzünlü bir kış giriyor ansızın.
Güzel kuş uçmaya korkuyor çünkü daha önce göçmemiş hiç başka bir diyara.
Arkadaşlarıysa onu bırakıp gitmiş.
Kar taneleri süslerken çam ağaçlarını
Güzel kuş Kuzguna çevirdi bakışlarını.
O umutsuz eğik başın içinde
Umarsız bir asalet sezdi istemsizce.
Kuzgunsa bu rengarenk kuşa aşık oldu birden bire.
Korumak isteyerek onu kışın soğuk rüzgarından
Kaldırıp sarınca kolunu bir tüy uçtu kanadından.
Isındı güzel kuş bu karanlık yabancının kollarında.
Kayboldu hüzünlü gözlerinde bir anda.
Zaman geçti kuş acıktı.
Kuzgun hissedince bunu yiyecek aramaya çıktı.
Uzaktı yol,üşüyordu.
Aklına binbir düş üşüşüyordu.
Sonunda gördü orda duruyordu bir dilencinin kasesi
Kapmak istedi içinden iki-üç buğday tanesi.
Bunun için dilencinin uykuya dalmasını bekledi.
Bekleyiş... İçine korku saldı yavaşça.
Dönmek istedi güzel kuşunun yanına.
Koştu ve kaptı bir buğday tanesi, aldırmadan kadının bağrışını.
Döndüğünde donmuş bir güzellik 
Duruyordu ağacın dalında, düştü düşecek.
Minik yüreğinde bir parça ateş.
Soğuk rüzgar söndürecek.
Kuzgun aşkla atıldı hemen yanına.
Sarıldı güzelliğinin boynuna.
Zaman beklememişti kuzgunu.
O çırpınışlar içerisinde izlerken kuşu
Kanatları yavaşça karardı
Gece rengini aldı.
Yüreğinde ki ateş söndü.
Külleri kanatlarına sindi.
Kuzgun o günden sonra.
Siyahı rengi seçti.
O rengarenk güzelliği 
Siyahta kendi bildi.





İncele !

Morning Star

Morning Star

Doğumun cüretkarlığı karşısında suspus kalıp dünyaya atladığımda,
Henüz bilmeyişin kıyısında gülen bir bebektim.
Klasik cümlelerle hayatı katledilmiş binlerce düşünce esirinin etrafımda dolandığını, yalnızlığın en büyük güç olduğunu anladığımda 8 yaşındaydım.
Yere düşmüş çorabımı yırtmıştım. Arkadaşlarım bana bakıp alaya almış,gülmüşlerdi.
O zaman bile ağlamamıştım. Tutmuştum kendimi. '' İnsanların arasında ağlarsan, kaybedersin'' diye ilk o zaman düşünmüştüm.
Ellerimi yere bastırıp hızlıca ayağa kalkmış, çorabımın yırtığına aldırmadan arka bahçeye gitmiştim.
Tuzlu bir su damlası gözlerimden akıp toprağa karışmıştı. 
İçimden '' Yalnız olduğum sürece ağlasam bile her zaman güçlüyüm'' demiştim. 
Karmaşık el yazımla günlüğümün köşesine not diye iliştirmiştim.
Bu duyguyu iliklerime kadar hissettiğim bir çok an olmuştu. 
Mesela civcivim öldüğünde hiç ağlamamıştım.
O gün doğumun cüretkarlığını silip atmış ölümün kabalığının eserini poşete koyarak gömmüştüm.
Ağlamak istiyorum şuan tüm ağlamadıklarıma.
Daha hiç dokunmama olanak olmadan ayaklarımın altında şekillenip giden bir dünya.
Bazıları için tepsi kadar düz bazıları için dönen bir elips.
Kimin umrunda ?
En yüksek dağın yamacında. 
Yaşam denilen oyunda ikinci plana sahip olduğu için sinirlenen bir oyuncuyum.
Benim için dünyanın köşesi tam burası.
Ve aşağıya atlamak için sabırsızlanıyorum.
Ölüm durdurabilir mi beni gökyüzünde süzülürken ?
Yoksa af dileyip çekilmeli miyim gözü önünden.
Melekler yakalayabilir mi kollarımdan ?
Ya sen tutabilir misin ayaklarımdan ?
Garip bir fısıltı duyuyorum uzaktan.
' Fırçayı ressamın elinden tablo bitmeden alırsan, mahrum kalırsın cennetin manzaralarından...'





İncele !

Unutulmuşlara

Unutulmuşlara
Bazı varlıklar tanrı olarak isimlendirilmiş eskiler tarafınca.
Pan gibi mesela.
Bence o bir tanrıdan çok gizemli bir ormanın derinliklerinden çıkmış bir dost.
Kendisine tanrı denilmesi hoşuna gitmiş. Buna ses çıkarmamış bir dost.
İnandığınız gibi varım demiş. İnandığınızım diye devam ettirmiş.
Flütüyle güzel bir ahenk yakalayarak doğanın tenini okşamış kadim bir dost.
İlginç bir melodi ruhumu dinlendirdi bu sabah.
Sessiz bir tını.
Ne bir tanrı ne bir şeytan.
Hermesin tuhaf oğlu.
Yaramaz Pan.
Tekrar görüşmek dileğiyle.





İncele !

Nobody said it was easy

Nobody said it was easy..
Şu aşk ve nefretin arasındaki ince çizgiyi çoktan koparmış bir kelebek.
Ömrünün hızına aldırmadan, ondan nefret eden bir ruha dualar ediyor sessizce.
Çürük kalp kokan, kirli sokaklarda uçup duruyor.
Nefsine yenik düşmüş diğer yarısına bakıyor.
Ağlıyor.
Bir sürü sevgi sözcüğü fısıldıyor kalbi ona karşı nefret dolmasın diye.
Ama ölü adam buram buram nefret kokuyor.
Kalbine gömüyor cesedi kelebek.
Ve gözyaşı döküyor bir kaç melek.
Günün sonuna doğru ufkun kızıllığında
Yanıp bir ışık oluyor, giderek.
Hoşça kal gülüşüyle huzur bulduğum adam.
Gitmem gerek.



İncele !

Strangers in the holiday

Strangers in the holiday
Çoktandır yazmıyorum doğru düzgün. Açıkçası pekte içimden gelmiyor.
Uzun zamandır duygusal akıyorum buraya da.
O kadar içimi döktüm ki artık hissettiğim tek duygu açlık.
Gece gündüz yiyorum. Yedikçe acıkıyorum. Acıktıkça yiyorum.
Yedikçe uykum geliyor. Uyudukça uyuyorum.
Tatil denilince insanın aklına bir yerlere gitmek falan geliyor.
Bizim tek yaptığımız her gün bir arkadaşın evinde buluşmak.
Ya da evde tepinmek.
Bu günde İlayda hanıma akıcam.
Aynı döngüyü orda tekrarlayacağız.
Tatile bomba gibi girmeyi planlıyordum. Maytap gibi girdim.
Yüze katlanmış bir karneyle.
Yine pek azar işitmedim. İlginç.
O değil Deniz dün gece beni deli etti.
Birde sabah yazdığı tweetleri görünce iyice kafayı yedim. Elime geçme sen.
Uyuyamıyorum geceleri bu aralar. Birden bire uyanıyorum ve oturuyorum sabaha kadar.
Ruhum sıkıldı yemin ediyorum evde otur otur. Kendimi Voldemort'un burnu kadar biçimsiz hissediyorum.
Kitap okuyasım bile gelmiyor. Sadece müzik dinlerken tavanı izliyorum.
Dizimag ikinci evim gibi bir şey oldu. The Big Bang Theory izleye izleye Sheldon gibi oldum.
Arada sırada Amy gibi de hissettiğim oluyor. Özellikle sabah aynaya baktığımda.
Rüyalarımı altyazılı görüyorum. O da yetmezmiş gibi dışarı çıktığımda insanları anlayamıyorum.
Sanki herkes ingilizce konuşuyor gibi geliyor.
Geçen yine minibüsteyim teyze arkadan ' bi kişi uzatır mısınız ? ' dedi. Ben 'djnkdsfkj' diye duydum.
Sonra parayı alıp otomatik bir şekilde uzattım. Dışarda insanlar konuşuyor ben her şeyi yabancı dil algılıyorum. İçimden de ne çok turist var diye geçiriyorum. (Kendimi yiyorum)
Öyle işte Kabasakal da programa katılmış kampa mı ne gidiyomuş.
Oysa ki ben bu tatilde ona gidip birkaç gün kalmayı planlamıştım.
Lanet olsun bu hayat. Lanet olsun bu sevgim.
Neyse ben gideyim de pentagramdan bir şarkı daha dinleyeyim.
Hoşça kalın.




İncele !

Sanırım melekler dünyaya alışamıyor

Sanırım melekler dünyaya alışamıyor.
Birlikte nefes almayı öğrendiğim,
Beni her seferinde güldürmeyi başaran,
Hüznünü sırrı gibi saklayan,
Gülümsemesinin sıcaklığından haberi olmayan
Gözlerinde gökyüzünü taşıyan
Görünmez adam.
Beklemediğim anlarda beklemediğim yerlerden çıkıp elimi sımsıkı tutan.
Sabah arayıp tek bir kelime demeden gitti dünyadan.
İntihar yakışmadı tenine.
Böyle gidilmez.
Böyle gidemezsin.
Siyah meleğim.
Özlemiştim.
Söylemedim.
Özür dilerim.
Düştüm.
Yalvarırım gözlerini aç ve beklemediğim bir yerden çık.
Elimi tut.
Gel, yalvarırım gel.
Dostlarımı yalnız uğurlamaktan hoşlanmıyorum..
Nefes almayı unutmak istiyorum.

Senin şarkın.



İncele !

Bitmesin tatilimiiz başlamasın bu dersleer

Bitmesin tatilimiiz, başlamasın bu dersleer..
Böyle bitmemeliydi.

15 günlük bitmek bilmez görünen tatil. Bir haftasonu edasıyla süzülüp gitti takvimlerden.
Ve yarın lanet olasıca okulun ilk günü. Ne kadar harika bir pazar yaşadığımı anlamışsınızdır.
Herkes tatilde gezdi dolaştı. Biz evde kamp kurduk. Bir kaç günlüğüne iki arkadaşım gelip bizde kaldı.
Sonra gittiler. Ve onlar gider gitmez o can sıkıcı yalnızlığımla tekrar yüzleştim.
Biraz ani oldu. Boşluğa düştüm sanki. Fakat alıştım şimdi. Her zamanki gibi.
                                
                                    *                *           *
Kutlu olsun.
Bu gün İranın inkılap yıldönümlerinden biri. Orda olup yürüyüşlere katılmayı özledim. 
Keşke bileti alıp gidebilsem. Yarını ve gelecek dört ayı yoksayarak tatile hızlı geçiş yapsam.
                                       
                                        *           *           *
Evde sürekli üzerim de gözler dolanıyor. Dışarda insanlar beni boğuyor. 
Tek başıma kaçıp kaçıp gezmeyi özledim. Yapamıyorum.
Zaten değer verdiklerim de değer verilmekten hoşlanmıyor glb. 
Saçmasapan tripler. Garip davranışlar. Püüfst. 
Sıkıldım yaha. Kargalardan başka vefalı dostum yok. 
Her gün pencereme konan bir karga var. Kanadında beyaz bir leke taşıyor.
Hoşuma gidiyor ama ürküyorum arasıra. 
İsmini Olezka koydum...
                                                      * 
Yalnızlıktan yakındım ama ondan yana pek sıkıntım yok aslında. Seviyorum yalnız kalmayı. 
Bazı anlarda birine en çok ihtiyaç duyduğumda soğuk bir odadan başka bir şey bulamamam koymuyor değil.
Yine de biliyorum ki  yoluna girecek her şey. Daha doğmamış bir mutluluğun sancısını çekiyorum.
                                                    *
'Kontrol' hayatımı ele geçiren bir kelime haline geldi.
Her şeyi ve herkesi kontrol altında tutmak istiyorum. Öncelikle Tubayı. 
Burada pek çok sıkıntı yaşıyorum. O kadar boğup sıkıyorum ki kendimi bir yerden sonra en olmadık zamanda hıçkırıklara boğuluyorum. Nedenini bilmeksizin ağlıyorum. Saçmasapan olaylara.
Daha geçen hafta bir dostum intahar etti. Bu olaya ağlayamadım da gittim kardeşimin dergimi yırtmasına hüngür hüngür ağladım. 
Bilmiyorum. Başkalarını dinlemeyi bırakıp birkaç ay kendimi dinlemeliyim. Duygularımı alıp mantığımın polikliniğine gitmeliyim. 
Anlayacağınız ailenizin psikologunun psikolojisi bozulduğundan bir ara tatildeyiz. 
Umarım içimden iki şeyi dengeleyerek çıkmayı başarabilirim. Sürekli zırlayan duygularla katı bir mantığın buluşması beni korkutmuyor değil. Şimdiye kadar çok gereksiz anlarda gözden kaçırdığım duygusal darbeler dışında iktidarda söz sahibi olan hep mantığım oldu. 
Bunun da zararının farkında vardığımdan ve rüyalarım da ak sakallı dedelerin 3 rakamını gözüme sokmasından anladığım kadarıyla 'denge' gerek.
         Bakalım.. 
                                                                *                                                
Yarın uykusuz, halsiz ve tamamen bilgiden yoksun bir halde okula gideceğim.
Sömestırda dersleri tekrar eder, gelecek konulara hazırlanır, ezber yapar 2. dönem rahatlarım diyordum.
Ama birileri benim tatilimi NEXT NEXT NEXT FINISH yaptığından anca yataktan kalktım.
Yani yarın biraz böyle geçecek ;







İncele !

Yalnızlığın nirvanası

Yalnızlığın nirvanası.
Dün gece çok huzurlu bir şekilde uyuduktan sonra. Sabah 03.30 sularında birden bire uyanıverdim.
Nefesim kesildi. Bi an ölüyorum hıyaağ olup yataktan fırladım.
Yaprak Dökümün de ki Ali Rıza bey edasıyla kalbimi tuttum ve mutfağa doğru sürünmeye başladım.
Oturup bir kahve yaptım. Boğazıma iyi gelir diye.
 İçerken de Favelaya mesaj attım.
Her zaman ki gibi uyanıktı.
 Sırf onun yüzünden özel bir yeteneğim olsa da uyutabilsem onu diye düşünüyorum.
Ona öldüğümü söyledikten sonra 'Saçmalama aptal!' tepkisini alıp oturdum, sabaha kadar konuşmadık.
Şifacı arkadaşlarıma hastayım alarmını verdikten sonra bir enerji patlaması yaşandı odamda.
Ve iyice öldüğüme inandım. Böylece İlaydaya ölüyorum glb. diye mesaj atma fırsatım da oldu.
Kelime-i şehadet getirmeye olanağım olmadan kulağımda bir çınlama oluştu. Bastım küfürü. Öyle öldüm. (Uyudum)
Rüyamda elimde silah bi çatışmanın ortasındayım. Herifin teki tokama ateş ediyor. Saçlarım uçuşuyor ulan ben senin diyip taramalıyla gebertiyorum pisliği. Huh! Güzel stres attım.
Uyandığımda  gulyabani gibiydim. Tipimi biraz düzelttikten sonra annemin yanına acındırıcı bir ifade takınarak koştum. Ve 'Anne ben çok hastayım bu gün doktora gidek mi' dedim. O da öf pöf taam diyip yolladı beni.
''Bitch servis! Bu gün sen beni beklicen heehehhe!''diyip yatağa girdim. Servisçiye haber vermeden 8))
Uyumaya devam ettim. Tabi bir yandan her yerim tutulmuş. Üşüyorum. Boğazım da sanırsın İstanbul trafiği var. Ölümüne tıkanmış. Suyun dibine batar gibi rüyaya daldım.
Kalktığım da saat 12 civarı bir şeydi.
Dedim gidiyorum ben doktora. Annemin elini tuttum -.- neyse bu kısmı geçelim. İşte doktor hanım dedi ki 3 günlük ömrüm kalmış. Hoff tamam tamam. Bademciklerim zaten normalden büyükmüş bide utanmadan şişmişler. Sprey mprey verdi. İlaç milaç aldık. Sonra Ömer bey bana gel pendiğe dedi.
Gittim hasta hasta. Halsizlikten olmuşum koala.
Meğer Ömer bey okul çıkışı gelecekmiş. Ben boşuna gitmişim.
Alışkınım dedim zaten yalnız takılmaya. Gittim Mc'de birşeyler tıkındım.
Sahilde dolandım biraz. Sonra dönerken kediler vardı. Dayanamadım sevdim. Kucağıma atladı biri. Elimi ısırdı. Sonra üstüme pisledi...........
Fırlattım kediyi. Dedenin teki ıslak mendille sil dedi. Gittim aldım sildim.
Eve dönerken de minibüs çarptı...........
Yemin ediyorum bu günde ölmezsem daha ölmem ben.
Dengemi şaşırdım. Üstüm başım toz oldu.
Nihayetin de kahve alıp eve döndüm.
Irıspı doktor vermiş 1 günlük rapor. Anneme gidip ' anne hani bu bir gün ya yarın gitmesem oluyo mu ' dedim. Demez olaydım.
Yarın gidiyorum. Hoff yaha.
Saplığın son haddini yaşadım bugün.
''Tek başına yemek yemek.''
Mission completed diye uyarı var mı acep diye bakınıyorum etrafa.
O değil de şu Favela uyansa da doktora gitse.
Sıkıntı oldu içimde.
Neyse neyse neyse.
Görüşmek üzere..
Kapanış Şarkımız






İncele !

Sistem fabrika ayarlarına döndürülsün mü

Sistem fabrika ayarlarına döndürülsün mü ?
Değişik bir gün.
Yani aslında hayatımın en huzurlu iki gününü geçirdim diyebilirim.
Okul dışı hayatımın.
Hüzünlü bir dalga çarpıyor yüzüme sonra bir ses yankılanıyor, siliniyor.
Böyle.. ne bileyim.
Neyse. Öleceğim galiba.
İnsanlara zarar verme işini abarttığım için onları iyileştirememe durumu yaşıyorum.
Bir ara abarttım bunu sanırım. Güç hissetmek ilginç bir şey.
Üstün hissetmek. Ama çabuk geçiyor etkisi. Bir de bakıyorsunuz ki hiçbir şeye yaramıyor.
Yalnızca yüce egonuz kabarıyor.
Ve elinizde olan güzel şeyeri de kaybediyorsunuz.
Ahh!
Elimde hiçbir şey kalmamış gerçekten.
Yorgunum çok. Çok yorgunum.
Yanıma Favelayı alıp gökyüzüne uçmak istiyorum.
Bulutları üzerimize çekip uyumak.
Sadece hayal.
Şimdilik.
Ama yapacağım.
Bulutlara götüreceğim bir gün onu.
Sadece toparlanmam ve eski gücüme dönmem gerek.
System repair......
Loading please.....




İncele !

Loveeee keeps us kiiiiiind

Loveeee keeps us kiiiiiind
Sıkılıyorum.

Sürekli sayfaları yeniliyorum, bir müzikten diğerine sığınıyorum.
Kafamı çevirip telefonun tuş kilidini açıyorum. Kapatıyorum.
Mesajlara giriyorum. 
Birkaç mesaj var cevapsız, yetim gibi gönderilenler kutusunun bir köşesine saklanmışlar.
Gelenlere giriyorum. Hoş. Gelen de pek bir şey yok ya. 
Turkcell abimiz ve saçmasapan reklam mesajları.
Yemek tarifleri. 
Yarımyamalak konuşmalar.
Ve sessizlik. 
Kapattığımda.
Bir delinin resmi düşler geçidi canlanıyor gözkapaklarımda.
Neden bu kadar yapmacık ki dünya ?
İçindeki insanlarda mı hata ?
ta ta ta..
Eski günleri hatırlatan birkaç tesadüf yaşadım ardarda.
Fotoğraflar,konuşmalar, içinde adı geçen pek çok cümle...
Güzel günlerdi be. Ne kadar saçma olsakta.
29 Aralık 2011'e gidip o günde ölmek istiyorum.
Ömrümün sonuna kadar o günde yaşamak.
Her şeyi boşverip tadını çıkarmak o güzel günün.
Hayatımın en huzurlu günlerinden biriydi.
Bir zamanlar kokusunu içime çektiğim adamı
Şimdi yalnızca bir silüet olarak anımsıyorum..
Sokaklarda yalnız yürüyorum.
Şarkıları yalnız dinliyorum.
Bakıyorum da güneş çok cüretkar davranıp iyice çıkmış ortaya. 
Gölgesinden başka bir şey bırakmamış yanımda.
Özlememişim de aslında.
Sevmiyorum da artık.
Ama bıraktığı anıların tadını seviyorum.
En güzel günleriydi hayatımın.
Şimdiyse yaşıyorsam sadece birkaç kişinin hatrına.
Tanrının,ailemin ve yıldız çiçeğimin.
Biliyorum meleklerim.
İçim bu denli kanamasaydı ölümsüzlüğü tadamazdım.
Ölmeseydim o bıçak gibi aklıma saplanan günlerin karmaşasında.
Doğamazdım tekrar farkındalığın ortasında.
Yaşadığım, yaptığım, söylediğim hiçbir şeyden pişman değilim.
Çünkü burada kalmayı geçmişten vazgeçtiğimde öğrendim.
'' Listen to your heaaaar those angel voiceeees. They'll sing to you they'll be your guide back homeee ''



İncele !

Pazarımsı Perşembe

Pazarımsı Perşembe
Şunu başlığa yazarken bile içimden ne çabuk geçmiş zaman diye düşünüverdim istemsiz.
Harbiden çabuk geçiyor zaman. Ve Nisanda insanın okula gidesi gelmiyor hiç.
Değişik, anarşik bir havası var bu ayın.
Ben de kabarık anarşizm duygularıma engel olamayıp evde durdum bugün.
Anneannem Almanyadan geldiği için babam erken döndü İrandan.
Ama aramıza geç dönecek çünkü içerde saatlerdir uyuyır. Eheh.
Sıkılıyorum. Yıldız Çiçeğim için tuttuğum deftere almam gereken notlar var. Hiç içimden gelmiyor.
Genelde bir şey içimden gelmiyorsa henüz zamanı değildir diye düşünürüm. O halde yatmaya devam.
Kafamı yastığa yaslayıp tavanı izliyorum geceleri.
Uyuyamıyorum bu aralar. Çok düşünüyorum. İnsanlar.. çok garip.
Ya sorun bende ya da onlarda. Anlayamıyorum, anlatamıyorum.
Kelimelere sığdıramıyorum duygularımı.
İkinci bir ses var içimde. Hatta sessiz bir senfoni orkestrası.
Hepsi ayrı telden çalıyor. Eskiden bir kişi vardı. Sanırım büyümüşüm.
Büyüdükçe çoğalıyorlar..
Şiirler çok güzel. Çok aşk dolu. Ama aşkı getirmiyorlar.
Tommaso Campanella'nın ütopyasından istiyorum bir parça.
Farabi'nin Erdemli Şehrinde nefes almak.
Ne bileyim.
Diderot gibi '' İnsanı taş ya da kırık kalpli yapan bu dünyadan gidiyorum. Beni nereye gömerlerse gömsünler''
diyebilmek, kafama sıkıp gidebilmek isterdim.
Tanrı için yaşıyorum. Tanrı için..
Acımak mı gerek kendime bilmiyorum. Açıkçası acımıyorum.
Bunları yaşamam gerek. Gerçekleştirmem gereken şeyler var.
Yontulmamış bir ruhla hangi gerçekliğe erişebilirim ki ?
Eh. Diogenes'i dinliyorum, her durumda mutlu ve bağımsız hissederek.
Belki bir gün onun gibi Atina sokaklarında elimde bir fenerle dürüst bir insan aramaya çıkarım.










Hiç!

İncele !

Tarihsiz Günler

Tarihsiz Günler

Yıl 1982. Aylardan yalnızlık.
Çantayı alıp kimseyi dinlemeden çıktım sokağa.
Havanın tabiri caizse döt donduran soğuğuna karşı dayanıklı bir mont vardı üzerimde.
Şimdilik beni gizleyen tek şey oydu. İnsanların arasına girene kadar.
Yürüdüm. Otobüse atladım. 
Dedim ''sür kaptaan gitmediğim yerlere süüür.'' İçimden.
Düşündüm. İnsanlar ne kadarda çok korkuyor birbirlerinden. 
Koca bir otobüs dolusu insan. 
Herkesin gözleri tavanda, yolda. 
Birbirlerine bakmaktan bile korkuyorlar. Konuşmak şöyle dursun.
Üsküdarda indim. Meydana doğru yürüdüm.
Sonra dedim 'Sorcha gel Çamlıcaya çıkalımda bi hava alalım'
Çıktım. Satılık pembe bir köşk vardı yolun aşşaaasında. Çok güzeldi.
Benim olmasını istemedim. İstemeye yüzüm yok. Tamam tamam param yok.
Erişemeyeceğim hayaller kurmayı bırakıyorum artık.Her gün bir tane. Azaltacağım..Tamam.
Tepeye çıkmamla turist kafilesini görmem bir oldu. Teyzenin teki bağıra bağıra türkçe konuşarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu e be güzel teyzecim bağırınca mı anlayacaklar sanki dilinden.. El atayım dedim.
Vazgeçtim. Bu aralar çok 'herkes kendi başının çaresine bakmalı' kafasındayım.
Yürümeye devam ettim. Bir gelinle damat fotoğraf çekiniyordu. Ben orda tirtir titrerken gelin hanım çırılçıplak poz veriyordu. Onun yerine de üşüdüm. Denizi izledim. Boğazı.. Benden önce kimler kimler baktı bu manzaraya.. Neler düşledi insanlar.. İnsanlar. Derken kendimi süleymancıların arasında koşuştururken buldum.
Hepsi gözlerini dikmiş, süzüyor. Kaçıverdim cemaati süleymancılardan. İndim aşaa.
Sahile indim. Üsküdar sahil kadar güzel bir yer yok anacım. Yok.
Ayaklarımı uzattım izledim denizi. Dalgalar sert taşları dövdü. Ben de şiddetten yana oldum o gün.
Meydana gittim. Valide-i Cedid camiiiiiiiye girdim. Bahçede kedi sevdim. Teyzeleri izledim.
Amma ve lakin oraya doğru giderken yolda bir adam gördüm. Evsizdi sanırım.
İçim cızladı. Üzüldüm. Durmadım. 'Herkes kendi başının çaresine bakmalı'
Sonrasında yaptığım şey delilikti. Söylemeyeceğim.
Kediler diyorduk. Kediler. Çok şeker hayvanlar. Çok benziyorlar bana. Ne kadar nankörler denilsede insanlar kadar olamamışlar daha. 
Favelaya bir mesaj attım. Migrenim tutmaya başlamıştı yine. Dikkat et dedi. Dikkat. Eder miydim ?
Denedim. Üşüttüm. Denemesem zature olurdum belki.
Akşama doğru İlknur'a aktım. Pazarın içinden geçmem gerekti. Yine kameralarım hareketlendi ve izlemeye başladım. Kadınlar 'üç buçuuuk üç buçuuuk' diye bağıran bir adamın tezgahında don seçiyordu. Ama öyle bir karıştırıyorlar ki sanırsın altında çocuklarını arıyorlar.
Yaklaştım teyzenin birine 'Neyini seviyorsunuz bu pazarın ?' diye soruverdim.
Hiç bana bakmadan ' Üç buçuğunu' dedi.
Belki bir gün ben de severim pazarları. Belki çocuğumun elinden tutup sürükleye sürükleye getiririm buralara. 
Oğluma torbalar taşıtırım. Ne bileyim. Olur ya.. 
Yaşlanınca pazarları seviyordur belki insan. Yaşlanmadan gelmeyeceğim bir daha pazara.
Eve döndüğümde geç olmuştu bayağı. Migrenim tutmuştu. Ağırlaşmıştı iyice.
Kafam zonk zonk zonk! Anlatabildim mi ?
Yattım aşaa. Favelaya mesaj attım. 
Sonrasını hatırlamıyorum.
'Gel.Gel sen gel..'
Gelemiyorum.






İncele !

Hayata Fransız kalmak

Hayata Fransız kalmak
Belki yeni bir sokak, yeni bir şehir, yeni bir hava lazım bana. 

Gitmek lazım buralardan. İstanbul'a biraz hasret kalmak için... 
Burada ki her şeyden herkesten uzaklaşmak istiyorum.
Betelgüzün elinden tutup şehir şehir gezmek, daha önce kimsenin ciğerlerine dolmayan bakire bir oksijen çekmek istiyorum. 
Aynaya bakıyorum. Eski resimlerle karşılaştırınca.. büyümüşüm. Büyümüş müyüm ?
Bilmiyorum. Çok istiyordum hemencecik büyümek. Hemen okumak hemen işe girmek.
Şimdi durdum.. vazgeçtim.. Çabuk gazına gelmişim gençliğin. İstemiyorum. 
Tüm gençlik sizin olsun verin çocukluğumu. Halının üzerine oturup saatlerce uçtuğunu hayal ettiğim, hayal battaniyesi dediğim mavi kumaşın altına girip görünmez gibi dolandığım, Harry Poter benim sevgilim diye arkadaşlarımı kandırdığım -bir hayli başarılıydım- günleri istiyorum. 
Tek derdimin kirlenen beyaz kilotluçorabım olduğu bir gün diliyorum. 
O günde sonsuza dek çocuk kalmak..
Hayaller ne güzel.. Eskiden sığardım mavi minik battaniyemin içine. Saklanırdım. 
Herkesten. 
Gerçeklerden.
Şimdi beni saran tek mavilik gökyüzü. 
Saklanmaya uğraşıyorum.
Bol giysilerimin içinde..
Görünmezim.. 
Gök.. Kocaman bir düş. Öyle ki karıştırıyorum gerçeklikle. 
Yorgunum. 
Parmaklarım ve kitap sayfaları..Sevişiyorlar uzun zamandır.. Fakat yalnızca dostlar.
Shag..
Fransızca çok hoş bir dil. Hoş kelimesi kadar. Hoş.. Sanki söylenen her kelime aşk üfürüyor yüzünüze.
Belki de anlamadığım için. Şimdilik resimlerine baktığım çizgi roman niteliği taşıyor bilinçaltımda.
Her ışık, her kırmızılık aşk diyor. 
Olmadığını seziyorum. İnanmak istiyorum. Aşk dili..
Birini seversem bir gün..fransızca seveceğim. Je t'aime ! 
Ya da bir kelime olsam hayatın tüm çelişkili gerçekliklerine karşı.. 
Yumuşacık.
Rêve! 
Düş!
Gitmek gerek..
Birkaç kitap. Bir paket sigara. Birde bir sırt çantası.
Ayaklarımın çıplaklığını yadırgamayacak sokaklar istiyorum.
Götür beni.. battaniyem.




İncele !

Beyaz Geceler

Beyaz Geceler
Ne güzel başlık. Ehiehi.
Uyumadım bugün. Melihe kızdım biraz.
Favelaya kızdım. 
Kendime kızdım.
Geceyi sevdim.
Geceyle seviştim. 
Tüm karanlık beynime aktı.
Göremediğim yıldızları saydım.
Sabahın sayısız renginde kuşların şarkısını dinledim.
Tom Waitste dinledim tabii. Haksızlık olmasın.
Ama en çok türküleri sevdim.
Batıdan Doğuya kaçtım.
Peyami Safa gibi. İkisi arasında.
Bir Fatih bir Harbiye oldum.
Karar verdim. 
Ben buyum.
Biz buyuz.
Çok.
Çok kişiyiz.
İçimde. 
Kocaman bir topluluk.
Bağırıyoruz.
Günaydın pazar. 
Günaydın.

İncele !

Lela lela lelaaa lela pala tutee

Lela lela lelaaa... lela pala tutee...
Tatil olduğuna henüz alışamadım sanıyorum ki.

Sabahın altısında sıçrayıp okula gitmek istemiyorum! diye iç çektim. ''Tatildeyiz :)))))))'' dedi bir ses.
O ne güzel bi sestir. O ne hoş bi duygu.
Kedi gibi kıvrılıp -hatta abartayım- mırıldanarak uyudum.
Uyandığım da telefonumu yatağın içerisinde aramakla uğraştım uzun bir süre. 
Bir baktım 39 yeni mesaj. 'Höst!' dedim, 'Ne bu!'
Meğer gece mesajlaşırken uyuya kalmışım ve gelen titreşimleri umursamadan uyumaya devam etmişim.
E birkaç gecedir hiç uyumadığımdan dolayı. Uykulu pooça oldum.
Pijamalarımla kahvaltıya doğru akarken annemle babamın beni yatılı okula gönderme planlarını duydum.
Ve kendimi şu çizgifilmlerde zorla askeri okula gönderilecek veletler gibi hissettim.
İhanete uğramış gibi.
Tüm yaz uyuya kalmış ve tatili kaçırmış gibi.
Hemen mutfağa dalıp masum hareketler yaptım. Babama baktım sevimli olmaya çalışarak.
Sonra bana konuyu açtılar ve sonra annemle tartıştık bir güzel. Eh..
Gitmeyeceğim ama.. Pöf bi yatılı okula gitmektense babamın teklifini kabul edip matematik kursuna gideceğim.
Hem belli mi olur sayısalım gelişir zeka patlaması falan yaşarım.
Okumam gereken bir sürü kitap var.
Geçenler de kitapçıya parasız gittim zaten. Kötü hissediyorum.
Elo hanım da aşık olmuş. Hayatımın baharındayım falan deyip duruyor.
Ben de aşık olmak istiyorum yahu! Ama şu filmlerde ki kötü adamlara ya da yazarlara değil de kanlı canlı böyle sevilesi birine!
Yok ama. I-ıh. Adam yok.
Oğuz Atay benim sevgilim demeye devam.
Her şey eskide kalmış zaten.
Aşklar,şiirler,insanlar..
80'lere ait bir şeyler dilemiştim tanrıdan. Ve yine yanlış anlaşıldım.
Artık dua ederken daha açık konuşacağım.
Ben sanatsal açıdan dua etmişken devrim olarak yansıdı günümüze.
Hoş!
Sanatsal bir devrim anlayışı var ama.
Olmadı bu.
Neyse.
Gideyim de bisikleti çıkarayım. 
Özleştik.
Belki kahve de alırım gelirken.
İçer misin ?




İncele !

Hi diyeyim de Sorcha bize bir hi bile demedi demeyin anacım

Hi! diyeyim de Sorcha bize bir hi bile demedi demeyin anacım.
Ve nihayeet Sorcha is go back!
3 Haftalık bir kamp süreci sonrasında evimin rahatını özlemiş ve bitap bir şekilde evdeyim.
Harikaydı.
Gerçekten, harikaydı. Çünkü yanımda Elo vardı.
Ve o varken buzullarda bile eğlenebiliriz. -Nazar duası için 1 dk-
Sanırım telepatinin anunakoyduk.
Artık konuşmadan -öyle uzaktan uzaktan hiç konuşmadan- kahkahalara boğuluyoruz ve aynı şeyi düşünerek.
Kafamızın içine girdik iyice. Aynı anda aynı şeyleri söylüyor, aynı rüyalar..aynı hayaller... poh.
Yapmadığımız şey kalmadı yurtta.
Asansöre sığmadık. O zaman onlarda gitmesin dedik.
8 kat boyunca üşenmeden merdiven çıkıp her katta asansörü durdurduk, kaçtık.
Benjamin namı diğer Bünyamin diye bir hayali arkadaş edindik ve milleti şizofren olduğumuza inandırdık.
Sorulan sorulara canımızın istediği gibi cevaplar verdik.
Bknz:
-Aa siz ne kadar benziyorsunuz
-İkiziz. Ama çift yumurta ikizi.
-İnanmıyoruuaam. :)))
* -Kaç yaşındasınız ki siz ?
- 19 ben o da 17
-Oha 19 mu ?
-Evet üç kere birinci sınıfta kaldım.
fhsjnssjns
Alt kata inip karanlık koridorlarda koştuk.
'' Troy and Abed in the mooooorninnnng'' diye anons yaptık.
Herkese takma isim taktık, kimsenin adını hatırlayamadık.
Güvercin,Ayseren,Neşet,Cin,Ultra cin, Pierce,Glee Grubu,Kavak Yelleri,PLL grubu...vs.
En nefret ettiğimizse tabii ki Glee grubuydu.
Biz yan odada rock bar.
Onlar kısır günü havası.
Tam bir işkence.
Rafet El Roman ve Ozzy kapışması yaşadık.
Onlar kadar çirkef olsam, döverdim.
Benjaminimle konuşsunlar. Haha.
Elo'nun Bob Marley'i - kendi eline takma saçla yaptığı hayali bebek- ile konuşmaları:
-Seni hiç kimse anlamıyor Bob.
-O kadar zavallısın ki.
-Dinsiz imansız ölmüşsün.
-Oysa ben seni sevmiştim...
vs.vs.vs.vs.....
Eheh.. Çok konuştum be.
Tabii bebeğim diyen çiğköfteciye selamlarla.
Keyifli Ramazanlar.






İncele !

Ağlama Ahmet Hamdi Tanpınar 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı Özel

Ağlama - Ahmet Hamdi Tanpınar - 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı Özel


Ahmet Hamdi Tanpınar - Ağlama Çocuk
Ahmet Ormancı'nın Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Ağlama

Ağlama, gözleri kızarmış çocuk! 
Tek damla yaşın düşmesin yere. 
Bak, tek güzelliğimiz yokluk, 
Sana bir öğüt; ağlama boş yere. 

Ne olursa olsun hiçbir şey değmez, 
Senin bir damla gözyaşına. 
Ağlayana kimse boyun eğmez. 
Kimse bakmaz kimsenin yaşına. 

Ne kadar kötülük, pislik varsa; 
Sen herşeyi tertemiz öğren. 
Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa; 
Seni garip sanır her gören. 

Ağlama sakın çocuk, ağlama! 
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil. 
Sevgini hep söyle, sakın saklama. 
Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil.

Ahmet Hamdi Tanpınar

Çocuklar Nadide Çiçekler, 
Aile Denen Mukaddes Bahçede Açan
(cihan)





İncele !

Barış Manço Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar Çocuk Bayramı

Barış Manço - Bugün Bayram Erken Kalkın Çocuklar - Çocuk Bayramı
23 Nisan Özel - Tüm Çocukların bayramı kutlu olsun
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı


Barış Manço - Bugün Bayram Var Erken Kalkın Çocuklar


Sen gittin gideli içimde öyle bir sızı var ki
Yalnız sen anlarsın
Sen şimdi uzakta cennette meleklerle bizi düşler ağlarsın

Bugün bayram erken kalkın çocuklar
Giyelim en güzel giysileri
Elimizde taze kır çiçekleri üzmeyelim bugün annemizi

Sen yaz geceleri yıldızlar içinde
Ara sıra bize göz kırparsın
Sen soğuk günlerde kalbimi ısıtan en sıcak anısın

Bu gün bayram çabuk olun çocuklar
Annemiz bugün bizi bekler
Bayramda hüzünlenir melekler
Gönül alır bu güzel çiçekler




İncele !

Tüm Çocukların Bayramını Kutlarız Sesli Şiir Vakti

Tüm Çocukların Bayramını Kutlarız - Sesli Şiir Vakti


Bugünün Çocukları Yarının Büyükleridir!
23 Nisan Milli Egemenlik Ve Çocuk Bayramınız Kutlu Olsun!

Sesli Şiir Vakti



İncele !

Mehmet Akif Ersoy İstiklal Marşı Serdar Tuncerin Sesinden

Mehmet Akif Ersoy - İstiklal Marşı - Serdar Tuncer'in Sesinden



Serdar Tuncer'in Sesinden



İstiklâl Marşı


Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül... ne bu şiddet, bu celâl?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklal.

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım;
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar.
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak' diyerek geçme, tanı!
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme, yazıktır, atanı.
Verme, dünyâları alsan da bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ!
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Rûhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin ma' bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!
Bu ezanlar-ki şehâdetleri dinin temeli-
Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım.
Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım;
Fışkırır  rûh-ı mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arşa değer belki başım!

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl.
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet,
Hakkıdır, Hakk'a tapan milletimin istiklâl!

Mehmet Akif Ersoy




İncele !

Mehmet Akif Ersoy

İncele !

Mona Roza Siyah Güller Ak Güller Resimli Şiirler Yeni

Mona Roza - Siyah Güller Ak Güller - Resimli Şiirler (Yeni!)

Sezai Karakoç
Mona Roza Şiirinden bir Bölüm
Resimli Şiirler 


Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Aaahhh! senin yüzünden kana batacak!
Mona Roza, siyah güller, ak güller.

Sezai Karakoç




İncele !

İbrahim Sadri Masal Sesli Şiir Dinle

İbrahim Sadri - Masal - Sesli Şiir Dinle


Mevlana İdris - Masal
İbrahim Sadri'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle



Masal

Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum 
Sonra büyüdüm 
Bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan 
Fazla olduğunu gördüm 
Bahçıvanlar generallerden 
Menekşeler mermilerden daha azdı 
Yenilmişti dünya 

Duanın özgürleştiren rüzgarı çekilmişti yüzlerden 
İnsanlar doğa değil yönetmelik kokuyordu 
Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla 
Kirlenmişti yüzümüz 

Teknolojinin o yok edici 
O gri gölgesi düşmüştü yüzlere 
Yenilmişti yüzümüz 
Ve görüntü aynıydı bütün aynalarda 

Her şey çok açıktı 
Herkes kimsesiz 
Herkes bir şeyin yoksuluydu 
Hepimiz aynı anda yenilmiştik 
Ve şarkılarımız kederliydi 

Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum 
Çekip gitse mi idim 
Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum 
Ne de çekip gidecek bir yer vardı 
Heryer aynıydı kaldım 
Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak 
Nasıl olsa beni de çağıracaktı 

Masal dünyanın bittiği yerde başlar 
Biliyorum eski zamanlarda değiliz artık 
Ve masallar böyle anlatılmaz 
Biliyorum ben hiç masal yazmazdım 
Dünya sisteminin hepimize anlattığı masal 
Kötü olmasa bu kadar 

Biliyorum bir karınca türküsünden 
Daha hafif olacak sesim 
Biliyorum insanların birbirine olan 
Yabancılığı büyüyecek dünya küçüldükçe 
Biliyorum telefonlar oldukça 
İnsanlar birbirini görmeyecek 
Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz 

Her şey için tek şey diliyorum 
Allah'ın gülleri yakamızı bırakmasın

Mevlana İdris


Sesli Şiir Vakti





İncele !

Ahmet Muhip Dıranas Hatıra Bedirhan Gökçenin Seslinden

Ahmet Muhip Dıranas - Hatıra - Bedirhan Gökçe'nin Seslinden


Ahmet Muhip Dıranas - Hatıra
Bedirhan Gökçe'nin Sesinden
Sesli Şiir Dinle


HATIRA

Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu;
Rüyalarıma tayf halinde konan,
Peşime bir korku gibi düşen o.
Bazı yapraktı, bazı bir rüzgâr.
Dolardı aydınlık olup, odama.
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahının fecri vururken cama.
Ayakları kumda bırakmadan iz
Yanıma geldiği hep gecelerdi;
Sanki bir lahitten kalkar ve sessiz
Uzak bir maziye dönüp giderdi.
Bir avuç ışıktı incecik yüzü,
Gözleri geceler gibi derindi;
İçine başımın her an düştüğü
Avuçları sudan daha serindi.
Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır

Ahmet Muhip Dıranas






İncele !