Aşk Şiirleri

Aşk Sözleri

Güzel Sözler

Seni Seviyorum

Şiir Dinle

Anı-Bir Melih Cevdet Anday Şiiri


Melih Cevdet Anday
şair ve yazar (13 Mart 1915, İstanbul – 28 Kasım 2002, İstanbul), şair, tiyatro oyunu, roman, deneme, makale yazarıdır.
Lise arkadaşları Orhan Veli ve Oktay Rifat'la birlikte ortaya çıkardıkları Garip Akımı ile Türk şiirindeki yenilenmeyi başlatmıştır. Kolları Bağlı Odysseus ile kendine özgü felsefi şiir akımını başlatmış, Garip Akımı`ndan ayrılmıştır. UNESCO'nun Courrier dergisi, 1971 yılında onu CervantesDanteTolstoy, Unamuno, Seferis ve Kawabata düzeyinde bir edebiyat adamı olarak gördüğünü açıklamıştır.Ukde isimli şiiri 1936'da Varlık Dergisi'nde yayımlandı. Bunun ardından şiirleri Ses, Yaprak, Yeditepe, Papirüs, Yeni Ufuklar, Yeni Dergi, Soyut, Ataç, Dönem, Yön gibi dergilerde yayınlandı. Orhan Veli ve Oktay Rifat ile birlikte 1941 yılında Garip isimli şiir kitabını çıkardı.1958'den itibaren; Tercüman, Büyük Gazete, Yeni Tanin ve İkdam'da kendi adıyla ve çeşitli takma adlarla denemeler ve makaleler yazdı, tefrika romanlar yayınladı. 1960'ta Nadir Nadi'nin desteğiyle Cumhuriyet'te köşe yazıları yazmaya başladı. Bu gazetedeki yazılarını 1997'ye kadar sürdürdü.

İncele !

Sevgiye dair resimli güzel söz


Sevginle büyüttüğün çiçekler

Soldular birer birer.

Susamışlardı onlarda sana

En az benim susadığım kadar

İncele !

Vatan sevgisi resimli anlamlı söz bayraklı



Vatanımı Seviyorum

Mevzu Bahis 

VATANSA

Gerisi Teferruattır...

İncele !

Sevgiliye kalpli kuşlu özlü söz


Nereye gidersen git, Çantada bir resmim Aklında gülüşüm olsun. Ben seni, Gerçekten sevdim Bitmez demiştim, Bitmedi...

İncele !

Sevgiliye Mumlu Özel Söz Resimli Mesajı


Ben seninle karşılaşacağımı

bilseydim başka

türlü yetiştirirdim

kendimi...





İncele !

Sevgiliye Güllü Özel Söz resimli mesajı

type='html'>

İstersen hiç başlamasın 
Bu hikaye eksik kalsın 
Onca yaraların ardından 
Yeni bir aşk yaratamazsın 
Örselenmiş bir çocukluk 
İşte benim bütün hikayem 
Kaç sevda geçse de yüreğimden 
Bu yıkıntıları onaramazsın


İncele !

Sevgiliye Özel Söz Resimli Mesaj




Yağmurlar düşerken körpe bağına

Süzülür damlalar gül yaprağına

Takılıp gurbetin hüzün ağına

Bir sen mi solarsın hasret çiçeğim



Sarıp dikenlere gönül acını

İndirme başından ümit tacını

Rüzgarda savrulan ipek saçını

Bir sen mi yolarsın hasret çiçeğim



Eserken başında bahar yelleri

Okşarsın hasretle açan gülleri

Andıkça geldiğin ırak yerleri

Bir sen mi dolarsın hasret çiçeğim


İncele !

Sevgiliye ve Sevenlere Kadınlı Renkli Özlü söz



Her İnsan Öldürür Gene De Sevdigini

Her insan öldürür gene de sevdigini

Bu böyle bilinsin herkes tarafindan,

Kiminin ters bakisindan gelir ölüm,

Kiminin iltifatindan,

Korkagin öpücügünden,

Cesurun kilicindan!



Kimisi askini gençlikte öldürür,

Yasini basini almisken kimi;

Biri sehvet'in elleriyle bogazlar,

Birinin altindir elleri,

Yumusak kalpli biçak kullanir

Çünkü ceset sogur hemen.



Kimi pek az sever, kimi derinden,

Biri müsteridir, digeri satici;

Kimi vardir, gözyaslariyla bitirir isi,

Kiminden ne bir ah, ne bir figan:

Çünkü her insan öldürür sevdigini,

Gene de ölmez insan.



Oscar Wilde











İncele !

Sevgiliye özleme dair resimli yazı söz



Hiç bir soğuk yokluğun kadar üşütmedi

(kahraman Tazeoğlu)

İncele !

Sevgiliye Güzel Anlamlı Söz Gifi


Günaydın Gece

Gece dinleniyor uykuları salıver

Bu yoldan geçtim, ürkek, karanlık

Arkamda bir tek tanık..

Ay ışığında gölgem..



Gel uykularımda böl ışığı

Uyandır geceyi

Salıver gölgemi,

Uyandır Beni..

Günaydın Gece



İrfan Cebeci

İncele !

Sevgiliye Özlemle ilgili resimli söz


Sevgi 

yanında olanı sevmek değil

uzakta olanı yanında hissetmektir,

uzaklıklar

sevenler için önemlidir;

çünkü gerçek sevgiyi anlatan tek duygu

ÖZLEMEKTİR..

İncele !

Sevgiliyi özlemek resimli söz




Seninle başladı sevmek,

seninle biter

ne kadar dirensemde

bu yürek seni özler...


İncele !

Sevmek üzerine özlü resimli söz,Facebook'ta paylaşılacak



Canı çıkana kadar sevmeli insan,

kıyafeti çıkana kadar değil !!!

İncele !

Sevgiliye Kar yağarken resimli anlamlı mesaj,Sen Üşüyeceksin !



Sen Üşüyeceksin 

Birazdan ellerin üşüyücek...

İncele !

Sevgiliye kalpli anlamlı güzel resimli söz yazı gif


Hayallere dalıp gitmem ben, 

Çünkü tek hayalim sensin benim! 

Hiçbirşey isteyemem ben

Çünkü birtek istediğim sensin benim.

İncele !

Sevgiliye Anlamlı Söz Resimli Mesajı



Ey sevdiğim bir çiçeğe
Dokun ki yansın yüreğin
Aşka yanmış bir yüreğe
Sokul ki yansın yüreğin

Usul usul ince ince
Yapraklara kar duşünce
Aç kolların bütün gece
Sarıl ki yansın yüreğin

Mor dağları aşa aşa
Ay doğunca baştan başa
Yanakta bir damla yaşa
Dokun ki yansın yüreğin
 

İncele !

Sen ve Ben ölümsüz sevda iki kalpli resim


Sen ve Ben

Ölümsüz Sevda

İncele !

Sevgiliye en güzel seviyorum demek kağıda yazılı



Ne bir şarkı

Ne bir Söz

Nede bir gösteriş

Olayın Özü

İki Kelimelik bir Söyleyiş

SENİ SEVİYORUM

İncele !

Sevgililer Gününe Kalpli Anlamlı Resimli Söz Gif


Seninle tattım ben her mutluluğu

Bırakıp gidersen bil ki yaşayamam

Ömrümden canımdan ne istersen al

Gülü susuz seni aşksız bırakmam



Üşüdüm diyorsan güneş olurum

Yanarım sevginle ateş olurum

Dolarım havaya nefes olurum

Gülü susuz seni aşksız bırakmam

İncele !

Sevgiliyi bulmak üzerine papatyalı anlamlı resimli yazı


Bir gün,

Bir papatya tarlasında

Papatyalar arasında

kayboldu yüreğim

Yüreğini ararken

yüreğini BULDUM.

İncele !

Güllü Seni Seviyorum Aşkım resimli mesajı


Seni Seviyorum Aşkım

İncele !

Yürekteki aşk biter mi gif resimli mesaj



Aşk ne zaman biter biliyor musun?

Bitti.

Dediğinde yüreğin acımıyorsa..

İncele !

Kelebek misalidir aşk yazılı anlamlı resim



Kelebek misalidir aşk;

Anlamayana ömrü günlük, Anlayana bir ömürlük!

(Nazım Hikmet Ran)

İncele !

Ölüm gibi sevmek resimli yazı



Ben seni ölüm gibi sevdim,

son durağım ol diye...

İncele !

Birini sevmek, Aşk Resimli Sözleri

type='html'>

birini sevmek yetmiormus
birini ozlemek yetmiyormus
askı
ben yanlış anlamışım

İncele !

Işıklı kalpli sevgiliye anlamlı resimli söz



Sen 

UMUDUM

Vezgeçilmez 

TUTKUM

Sevgi Işığımsın...

İncele !

Sevgiliye çağrı resimli aşk sözleri



Gözlerim gözlerine hasret

Sözlerin sözlerine

Gel artık SEVDİĞİM...

İncele !

Güllü Aşka Anlamlı Söz resimli mesajı



aşka uçma kanatlarin yanar... (sadi şirazi)



aşka uçmazsan kanat neye yarar... (mevlana) 



aşka vardiktan sonra kanadi kim arar... (yunus emre) ...








İncele !

Sevgiliye Aşk Sevgi resimleri



...ve bazen kocaman duygularını minicik bir "peki" ye sığdırırsın

İncele !

Leylâ Hanım ve Na’tı Üzerine


Dünya edebiyatında olduğu gibi bizim edebiyatımızda da hanım şairlerin sayısı çok fazla değildir. Geleneğin gücünün tartışılmaz olduğu divan edebiyatında ise bir kadının kalem oynatması şüphesiz diğer edebiyatlardan daha zordur. Buna rağmen tarihimiz, döneminde tanınmış, ismi tezkirelere geçmiş, divan sahibi bazı hanım şairlerden bahseder.




Divan edebiyatındaki en meşhur hanım şairler; Mihrî Hatun, Zeynep Hatun, Fıtnat Hanım, Şeref Hanım ve Leylâ Hanım’dır. “Klasik şiirin kadın şairleri daima yüksek kültür muhitinde yetişmişler ve çokları hususî hocalardan ders almışlardır. Arapça, Farsça yanında belagat okuyanlar, hüsn-i hat veya tezhip vb. el sanatlarına çalışanlar olmuştur. Zaten çoğu ilmiye sınıfından babaların (kadı, müderris, kazasker vb.) kızları idiler. Onlar da toplumun erkekleri gibi tarikata intisab ederler ve şiirlerine sindirdikleri tasavvuf neşvesiyle mısraları arasında dini motifler öğütürlerdi.”1



Edebiyat tarihimizde en fazla hanım şairin kaydedildiği dönem, kültür tarihimizde büyük toplumsal değişikliklerin yaşandığı on dokuzuncu yüzyıldır. “Bu rakam, geçen asırlarda birkaç hanım şairle sınırlıyken bu dönemde yirminin üzerindedir. Bunlar içinde en dikkat çekenleri Şeref Hanım, Leylâ Hanım ve Adile Sultan’dır.”2 Bu üç isim arasında da Leylâ Hanım’ın müstesna bir yeri vardır.



Leylâ Hanım zeki, kültürlü, hoş sohbet, döneminde edebî ve sosyal tartışmalara girecek kadar da kendinden emin münevver bir Osmanlı hanımıdır. Şairin şiirlerini topladığı bir divanı vardır. “O’nun divanında gazeller bölümünde her kafiyeden en az bir gazel bulunması şair olarak iddiasını gösterir.”3



Kazasker Moralızâde Hâmid Efendi’nin kızı olan Leylâ Hanım’ın doğum tarihi hakkında kaynaklarda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Mehmed Zihnî Efendi, tarihteki meşhur hanımları anlatan Meşâhirü’n-Nisâ isimli eserinde Leylâ Hanım için şunları söyler: “İstanbul edîbelerinden ve müteveffâ Fu’ad Paşa akribâsından olan meşhûr Leylâ Hanım’dır. Tezkire-i Fatin’de muharrer olduğu üzere mûmâileyhâ, sudûrdan Moralızâde Hâmid Efendi’nin kerimesi olup 1264 tarihinde vefât eylemiştir. Kendinin müretteb divanı vardır ve matbûdur. En makbûl beyiti budur:



İncitme sen ahbâbını incinmeye senden

Bu âlem-i fânîde zerâfet budur işte4



Tuhfe-i Nâili, Leylâ Hanım hakkında şöyle bilgi verir: “Moralızâde Leylâ Hanım, sudûrdan Moralızâde Hâmid Efendi’nin kızı. Vefâtı H. 1264, M. 1847. Galata Mevlevihanesi Haziresinde medfûndur...”5



Leylâ Hanım’ın annesi meşhur Keçecizâde İzzet Molla’nın ablası Hatice Hanım’dır. Kaynaklar Leylâ Hanım’ın pek çok ilmî ve edebî bilgiyi dayısından öğrendiği konusunda birleşir. Şairin şiirlerini İzzet Molla’nın tashih ettiği de yine rivayetler arasındadır.



Hem anne hem de baba tarafından soylu ve görgülü bir aileye mensup olan Leylâ Hanım, İstanbul terbiyesi ile yetişmiş asil bir hanımefendidir. “Saray çevresine de yakın olduğunu bildiğimiz Leylâ Hanım II. Mahmut ve I. Abdülmecid’in saltanat sürdüğü yılları idrak etmiştir. I. Abdülmecid’in kızları ve o zaman saltanat tahtında bulunan II. Mahmud’un kız kardeşleri Hibetullah Sultan’a bir bahariyye kasidesi sunmuş; Esma Sultan övgüsünde bir terci-i bend yazmıştır. Ayrıca Sultan Mahmud’un kızları Atiyye, Sultan, Münire Sultan ve Fatıma Sultan’ın doğumlarına, şehzadeleri Abdülmecid ve Abdülaziz’in sünnetlerine, Abdülmecid Han’ın cülûsuna tarih manzumeleri yazmıştır.”6



Leyla Hanım’ın yaşadığı dönemi konu alan pek çok kaynakta adının geçmesi, kendisinin döneminde iyi tanındığını göstermektedir. Tarihin kaydettiği bu meşhur hanım, hayatında bir kez evlenmiş, evliliği çok kısa sürmüştür.



Edebiyat tarihçilerine göre birinci sınıf bir şair olmasa da; hanım olması, divan sahibi olması onu önemli kılan hususların başında gelir. Kendisi için devrinde “edibe, zarife, hazır-cevap, anında şiir söyleyebilen, çabuk anlayan, pek zeki, şiirinin güzelliği yüzünün güzelliğinden üstün...”7 gibi tabirler kullanılmıştır.



Klasik şiirin hususiyetlerine riayet eden şair, şiirlerini geleneğin öngördüğü şekilde kaleme almıştır. Onun şiirlerine bakan birinin, bunların bir hanımın kaleminden döküldüğünü anlaması mümkün değildir. Şair, divanında, divan şiirinin klişe mazmunlarını ve nazım şekillerini kullanmıştır. 18. Yüzyıl divan şairlerinin pek çoğunun sanatında önemli bir yere sahip olan Mevlânâ ve Mevlevilik etkisi, Leylâ Hanım’ın sanatında da önemli bir yere sahiptir. Bazı kaynaklar onu Mevlevî şairler arasında zikreder.8




Leylâ Hanım Mevlânâ’ya olan muhabbetini ve bağlılığını pek çok şiirinde dile getirir. “Aileden gelme bir tesirle Mevleviliği benimsemiş, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî hakkında çeşitli methiyeler kaleme almıştır.”9 Aşağıdaki beyitlerde şair, Mevlânâ’nın kendisini feyzinden mahrum etmediğini ve O’na bende olduğunu ifade eder:



Hazret-i Pîr etmedi Leylâ’yı da mahrûm-ı feyz

Tab’ımı mir’ât edip eş’âr kendin gösterir

Bende-i Monla-yı Celâlü’d-dîn-i Rûmî’yim bugün

Münkirânın attığı ahcar bâr olmaz bana



Leylâ Hanım, aynı zamanda bir peygamber aşığıdır. Divanında Hz. Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) öven na’tları döneminde ve döneminden sonra sevilerek okunmuş, bunlardan bazıları bestelenmiştir. Hz. Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun Ehl-i Beyt’ini konu ettiği şiirlerinde heyecanlı, coşkulu bir anlatım dikkati çeker. Şair, Hz. Ali’yi konu ettiği şiirlerini tam bir vecd içinde kaleme almıştır:



Ey fâtih-i Hayber Ali / V’ey melce’-i ahkar Ali

Kerrâr hem Haydar Ali / Mevlâ-yı her Kanber Ali

Ey sâkî-i Kevser Ali / Dâmâd-ı peygamber Ali 10



Divanın pek çok yerinde Muharrem ayının öneminden ve Kerbelâ vak’asından, bahsedilir:



Ey gözüm durma hemân ağla Muharrem geldi

Hâb-ı gafletten uyan ağla Muharrem geldi11



Leylâ Hanım, bir hanım olarak, Hz. Muhammed’in kızı ve mü’minlerin annesi olan, Hz. Fatıma’yı da unutmamış, pek çok şiirinde adını zikretmesinin yanında onun adına gazel formunda, müstakil bir şiir de kaleme almıştır:



Ey mâder-i şâh-ı şühedâ Hazret-i Zehrâ

Mahşerde mu’în-i fukârâ Hazret-i Zehrâ12



Leylâ Hanım ele aldığımız na’tinde Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) olan muhabbetini samimi bir anlatımla dile getirmiştir:



Garîbim bulmadım bir yâr u hem-dem yâ Resûlallah

Günâhım çokluğundan sîne pür-hem yâ Resûlallah13



Şair, na’tına ‘garibim’ serzenişi ile başlıyor. ‘Garib’ kelimesi lugatte; kimsesiz, zavallı, yabancı, tuhaf, şaşılacak, bambaşka, gurbette olan yani memleketi dışında olan anlamlarına gelir. Garip kelimesini karşılayan her kelime, her kavram, insanın ‘varlık’ sorgulamasıyla doğrudan ilgilidir. İnsan, kendini hırpalayan ‘insan olma’ hâlinin ağırlığını ‘dost’ ları vasıtasıyla hafifletir. Onlarla paylaşır, dertleşir, çözümler üretir. Şair, beyitte dost veya arkadaş kelimelerinin yerine ‘yâr’ ve ‘hem-dem’ kelimelerini kullanmayı tercih etmiştir. Günümüzde yâr kelimesi sadece kadın-erkek arasındaki muhabbeti ifade ederek anlam daralmasına uğramıştır. Eski kültürümüzde ‘yâr’ deyince; birbiri için ölüm dahil her şeyi göze alan vefalı dost, arkadaş anlamı akla gelirdi. Mesela; hicret esnasında Hz. Muhammed’e yoldaşlık eden Hz. Ebubekir için mağara arkadaşı anlamına gelen ‘yâr-ı gâr’, dört halife için de dört dost, dört yoldaş anlamına gelen ‘çehâr-yâr’ kavramları kullanılırdı.



Leylâ Hanım şiirinde; her insan gibi öz eleştiri yapmaktadır. Günahlarının çokluğundan dolayı -ruhun en belirgin tecelli mahalli olan- sinesinin gamla dolu olduğunu ifade etmektedir. Hem garibdir, hem kimsesiz, hem de günahkâr... Şair, böyle bir durumda feryâd ederek; güvenilecek, sığınılacak yegâne liman olan Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yönelir ve hâlini O’na arz eder.



Kerem-kâra ne rütbe mücrim olsam da ümîdim bu

Gubâr-ı pâyın ola zahma merhem yâ Resûlallah



İnsan, mücrim, suçlu, sanık, günahkâr olsa da ümid etme fıtratı üzere yaratılmıştır. Ne kadar suçlu da olsa, acaba beni de affeden, bana da sahip çıkan biri bulunmaz mı, diye sonuna kadar beklenti içinde olur. İnsan değişen, pişman olan, pişmanlığının sonunda affına yol arayan bir varlıktır. Bu hâli yaşayan Leylâ Hanım, gönül yaralarının şifa bulması için Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) sesleniyor: “Yâ Resulallah! Sen ki lütuf ve keremlerin en büyüğüne, en genişine mazharsın. Eğer, bana lütfetsen, yardım etsen bu senin hazinenden bir şey eksiltir mi? Senden çok şey istemiyorum, senin ayağını bastığın toprak bile benim yaralarıma merhem olmaya yeter.



Şair, sanki mecazî anlamda bir deva talebinin yanında, manevî yaralarına derman olması için, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ayak bastığı mukaddes topraklara da yüz sürmek istiyor. Çünkü Hz. Muhammed’in yaşadığı, ayak bastığı topraklara giden, yüz süren kişinin, -bir de gönülden pişmanlık duyarak tevbe ederse- günahlarından kurtulma ihtimali çok yüksektir.



Günehden hâlimi arz etmeğe yok zerre dermânım

Hicâbımdan zebânım dahi ebkem yâ Resûlallah



İnsan bir suç bir günah işledikten sonra bunun zararının farkına varır da ne yapacağını bilemez; dizlerinin dermanı kesilir, utancından yüzü kızarır, kendini savunacak kelime bulamaz, taş kesilir... Leylâ Hanım da beyitte öyle bir hâl içindedir. Şair kelimelerle mükemmel bir suçlu tablosu çizer. Bir suçlu ancak bu kadar güzel tasvir edilebilir. Sanki bir mahkeme kurulmuş. Ortada suçunu itiraf eden bir sanık. Sanığın karşısında Kainatın Efendisi, Gönüllerin Tabibi, Sevgililer Sevgilisi, En sevgili bulunmaktadır. O’nun bedeni dünyadan göçmüşse de inayeti ruhlara ayândır. O, (sallallahu aleyhi ve sellem) Hakk’ın bildirmesi ile her şeye nigehbân ve yüce divandan önce uğranılacak tek sığınak, yegâne limandır. Buradaki sanık, sükût hâlinde, lâl kesilmiştir. “Günahlarım ortada, hâlimi arz etmek için zerre dermânım yok. Hicâbımdan, dilimdeki kelimeler iflas etti. Hâlim bu, ya Resûlallah... Diyecek sözüm yok. Suçluyum. Bahtına düştüm” diyerek şair sanki tüm günahkârların hâline tercüman oluyor.



Ne haddimdir seni âlemde ben medh u senâ etmek

Senin meddâhın oldu Rabb-i Ekrem yâ Resûlallah



İnsan için en büyük pâye eksikliğini kabul etmesidir. Kendisinden daha üstün bir gücün, bir varlığın karşısında benlikten sıyrılıp haddini bildiğini göstermesidir. Leylâ Hanım, “Seni övmek benim ne haddime” diyerek, Allah’ın Resûlü’nü övmek hususunda aciz bir kul edasıyla tevâzû ve mahviyet gösteriyor. Allah’ın (celle celaluhu) Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hiçbir peygambere hitap etmediği şekilde ‘Habîbim’ diyerek onu medh ü senâ etmesine, alemleri O’nun hürmetine yaratmış olmasına telmihte bulunuyor.



Na’tın başında Hz. Muhammed için ‘kerem-kâr’ yani lütuf ve kerem sahibi, cömert sıfatını kullanılmıştı. Bu beyitte de yüce yaratıcı için ‘Rabb-i Ekrem’, ikram eden, lütfeden cömert bir şekilde terbiye eden vasfını kullanmış olması manidardır. Çünkü ‘kerîm, kerem, ikram’ kelimelerinde, merhamet, nezaket, zerafet, izzet, menfaat gözetmeme, ayrım yapmama, cömertlik vb. anlamlar bir aradadır. Aciz, garib, günahkâr bir kimsenin bundan daha çok neye ihtiyacı olabilir ki...



Terahhum kıl soyundur hânkâh-ı aşka Leylâ’yı

Ola tâ Hz. Monla’ya mahrem yâ Resûlallah



Şair, bu beyitte, benliğinden soyunup mâsivâdan uzaklaşmak, aşk dergâhına mahrem olmak, Mevlânâ’ya yakınlaşmak için Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) maneviyatından merhamet talep ediyor. ‘Aşk dergâhı’ insanı Hakk’a, cemâlullaha götüren yol anlamında kullanılmıştır. Bu dergâha dahil olmanın şartı dünya hevesatından kurtulmaktan geçer. İnsan kendi başına dünya bağlarından kurtulacak güce sahip olmayabilir. Bunun için bir insan-ı kâmilin rehberliğine başvurabilir. Çünkü Allah dostlarının gittiği yol insanı Hakk’a götüren en kısa yoldur. Burada dikkati çeken husus; şairin aşk dergâhına dahil olmak ve Mevlânâ’ya yakınlaşmak için Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhaniyetine başvurmasıdır. Mantıken bunun tam tersi olması gerekir. Bu yaklaşım tarzı şairin Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yakınlığını, ona ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Gönülden bağlı olduğu bir Hak dostunu anlamak için Hz. Muhammed’in maneviyatından istimdâd dilemesi farklı bir bakış açısını göstermektedir.



Leylâ Hanım, na’tında da görüldüğü gibi tam bir Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hayranıdır. Na’tını, baştan sona çaresiz bir kişinin peygamberine içini döküp, günahlarını itiraf etmesi yönünde kurgulamıştır. Gazelde seçilen kelime kadrosunda; ‘garib, sine pür-hem, zahm, mücrim, hicâb vb..’ günah karşısında çaresizliğin ifade edildiği kelimelerin ve kelime gruplarının fazlalığı dikkat çekmektedir. ‘Yâ Resûlallah’ redifi ise na’ta hem aheng katmış hem de Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) karşısında bir iç dökme bir yakarış atmosferi oluşturmuştur.



Leylâ Hanım ve onun gibi hanım şairlerin hayatları ve eserlerinin değerlendirilmesi, onların dünyalarının bize aktarılması, tarihimizde kadının toplumdaki yerinin tespit edilmesi açısından fevkalade önem arzetmektedir. Tarihi kaynaklarda kayıtlı olan ve sayıları çok az olan hanım eserlerinde, toplumsal ögelerin; aşk, sevgi ve inanç gibi unsurların metne nasıl yansıdığının tahlil edilmesi, günümüz gençliğine geçmişleri ile ilgili değişik bir bakış açısı kazandıracaktır.



Dipnotlar:

1. İskender PALA; Âşinâ Güzeller, Ötüken Yayınları, İst.1998, s.44.

2. Ahmet Atilla ŞENTÜRK; Üniversiteler İçin Eski Türk Edebiyatı Tarihi, Dergâh Yayınları, İst. 2004, s.468.

3. Büyük Türk Klasikleri, Ötüken Yayınları, İst.1988, s.141.

4. Meşâhirün-Nisa, Mehmed Zihnî, İst 1295, C.II, s. 195.

5. Tuhfe-i Nâilî, Mehmet Nail TÛMAN, Bizim Büro Yayınları, Ankara 2001, C.II, s.895.

6. Mehmet ARSLAN; Leyla Hanım Divanı; Kitabevi Yayınları, İst.2003, s.26.

7. Mehmet ARSLAN; a.g.e, s. 39.

8. Osman HORATA; Mevlânâ ve Divan Şairleri, Hacettepe Ünv. Edebiyat Fakültesi Dergisi, Ank. 1999.

9. İsmail ÜNVER; “Leylâ Hanım Maddesi” İslâm Ansiklopedisi, Diyanet Vakfı Yayınları, C.28, s. 157.

10. Mehmet ARSLAN; a.g.e, s. 143.

11. Mehmet ARSLAN; a.g.e, s. 159.

12. Mehmet ARSLAN; a.g.e, s. 232.

13. Mehmet ARSLAN; a.g.e, s. 299.

İncele !

Elele Büyüttük Sevgiyi


 

.

birlikte öğrendik seninle

avucumuzda yüreği çarpan

kuşa sevgiyi

elele duyduk kumsalda denizin

milyon yılda yonttuğu

taşa sevgiyi

tırtılları tanıdık seninle baharda

tırtılken daha sevmeyi öğrendik

sevgiden üreyen kelebeği

toprağı evimiz gibi sevdik seninle

birlikte sevdik kuru toprakta

ev kuran köstebeği

köstebeğinden toprağına taşına

tırtılından kelebeğine kuşuna

elele sevdik bu dünyayı

acısıyla sevinciyle sevdik

yazıyla kışıyla sevdik

köy - köy ülke - ülke

gökler gibi sardı dünyayı

yağmur gibi sızdı dünyaya

dünya kadar oldu sevgimiz

elele büyütüp elele derdik

elele derip insana verdik

verdikçe çoğalan sevgimizi

İncele !

Leyla ve Mecnun'dan Gazeller


Fuzuli,
Leyla ve Mecnun



Metin, Düzyazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar
Hazırlayan: Muhammet Nur Doğan
(Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2000)


Leyla Dilinden Gazel

Felek, bağrımı kan etmeden, gönlüm açılıp serpilmedi;
Beni böyle ağlatıp inletmeden sevindirmedi.

Kılmadan zulm ile yüz parça su yaralı göğsümü,
Bu bahçede, gül gibi, bir anlık bile güldürmedi.

Şükür ki, felek muradımı verdi de; ümitsiz kılıp,
Bu aşk ve sevgi isinde beni pişman eylemedi.

Dert yokmuş kimsede; yoksa, ask feyzi tabibi
Kimde dert gördü de, o derde derman eylemedi?..

İnsanoğlu sabırsızdır; yoksa zaman
Hangi isi yavaş yavaş kolaya döndürmedi?..

Gözyaslarımın seli yeryüzünü kapladı, ama mutluyum;
Çünkü o sel, sabrımın binasını viran eylemedi...

Aşk alış verisinde, dosta kavuşma kazancını elde ettim;
Ey Fuzuli! Canana canini veren, asla ziyan eylemedi...
(s.473)


Mecnun Dilinden Gazel

Öyle sarhoşum ki, idrak edemem, dünya nedir;
Ben kimim, saki olan kim, acaba bu şarap nedir?..

Gerçi, canandan çılgın gönlümün arzusunu istiyorum; ama,
Bilemem çılgın gönül arzusunu ki, canan sorsa, nedir?

Madem bir kez kavuşmak, aşığı vuslata kandırır;
Peki maşuktan aşığa her dem bu istiğna nedir?

Dünya ve alem felsefesinden anlayan, bilge sayılmaz;
Bilge ona derler ki bilmesin hiç, dünyadakiler ve dünya nedir!

Ey Fuzuli! Ah ve feryatların incitmekte alemi;
Eğer aşk belası ile başın hoşsa, o zaman bu dava nedir?
(s.475)


Leyla Dilinden Gazel

Ey beni çılgın eden: benden bu kaçış hali nedir?
Niye sormazsınki, bu çılgın gönlümün ahvali nedir?

Eğer bana halk içinde ilgi göstermezsen mazursun:
Ama tenhada da yüz vermezsin, bu korku nedir?

Halimi bilmediğin için bana açmıyorsan, anlarım;
Ya halimi bilip de kasten bilmezden gelmek nedir?

Bülbülün gayreti gül arzusu yolundadır derler;
Ama gulu gördüğünde meyletmez, peki bu dava nedir?

O peri yüzlü, ben rüsvaya hiç etmez iltifat...
Ey Fuzuli! Bilmem ki, ben rüsvanın sucu nedir?
(s.481)


Mecnun Dilinden Gazel

Gönül hayalle avunup, vuslata meyletmez;
Gönül dışında bir yar olduğunu aşık hayal etmez.

Hakikat ehli, kendini güzellik ve cemale kaptırmamalı;
Gerçek aşk asla bir kusur kabul etmez...

Kamil aşk isteyen, sekil güzelliğinden sakınır;
Çünkü sekle bağlanmak, aşığı olgunluk sahibi etmez.

Şekilcilik, aşk ehlinin cehaletine delildir;
Halbuki, akilli olan, bir gün ayrılınacak olanla birleşmez.

Dost, gönülde yerleşse, gözde niçin dolaşsın?
Muhabbet, sabit olsa, öz mekanından göçüp gitmez...

Gönül levhası masiva lekesinden daima beri olmalı;
Tevhit ehli olan, idrak sayfasına zülüften ve benden nakış çekmez...

Mana ehli, sekil için iradesini kaybetmez asla;
Hakikat cevherini mecaz cahilliğine çiğnetmez...

Gönül ehli olan, suret ehlinin hilesine bağlanmaz;
Fuzuli ise bağlanmıştır; demek ki hali idrak etmez...
(s.489)


Leyla Dilinden Gazel

O dilber ki, devamlı aşığa yüzünü göstermez;
Noksan kalır; bakış feyzi bulup, olgunluk kesbetmez...

Aşıkları kendine çekmeyen, gerçek maşuk sayılmaz;
Ne çıkar o suret güzelliğinden ki, hal ehlini cezp etmez?...

Maşukun yüzü, bilge olmayandan gizli kalmalı;
Çünkü bilge olmayan, Allah’ın sanatını idrak etmez...

Güzellerin vuslatına talip olan, nefsin arzusudur;
Yoksa gerçek aşk için: ayrılık: ya da vuslat: fark etmez...

Maşuk, aşığın var olan hayat nakdini harcıyor;
Korkulur ki, bu zulmü maşukuna aşık helal etmez!

Güzeller naz cilvelerini mecaz ehline göstersinler;
Hakikat ehli, kendini zülüf ve bene müptela etmez!

Fuzuli, suret aleminde şaşkın ve gafil gezer durur...
Nasıl gafil? Bu sevdanın sonunu hiç hayal etmez...
(s.495)


Mecnun Dilinden Gazel

Biz cihan sarayını gerçekte viran bilmişiz;
Esenlik hazinesini bu virane içinde gizli bilmişiz.

Gerçi suretperest, taklit ile kendini alim bilir;
Gerçekler aleminde biz onu cahil bilmişiz.

Habersizler, şarabi, rahatlık içkisi sanırlar;
Biz zamanın bilgesiyiz; onu dökmüş; kan bilmişiz.

Anladık ki, alem mülkü kimseye vefa eylemez;
O zamandan beridir; onu Süleyman mülkü bilmişiz.

Ey Fuzuli! Ayrı sanmışın mescidi meyhaneden;
Meğer ne hata imiş ki, biz seni hep irfan ehli bilmişiz!
(s.503)

İncele !

Bizim Canımıza Gelsin

Bizim Canımıza Gelsin

Hastalıklar senden uzak olsun,

ey canlarımızın rahatı,

ey gören gözümüz,

kem gözler senden uzak olsun!

.

Bedenin sağlam olsun,

ay yüzlü güzel,

gölgen başımızdan

eksik olmasın!
.
Gül bahçesine benzeyen yüzün,

o gönül otlağımız,

ovamızın yeşilliği,

nasılsa hep öyle kalsın,

hep öyle taze, yeşil.

.

Bizim canımıza gelsin

senin bedenine gelen ağrı.
.
Mevlana Celaleddin Rumi


.

İncele !

Varlık ve Aşk üzerine...


NİYÂZÎ-İ MISRÎ’NİN ŞİİRLERİNDE VARLIK ANLAYIŞI

Mehmet ULUCAN / Fırat Üniversitesi



Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Cilt: 19, Sayı: 1, Sayfa:31-41, ELAZIĞ-2009





Özet

Varlık, insanın en çok meşgul olduğu konuların başında yer almıştır. Yaratma, yaratan, evren ve insan varlığın temel konusunu oluşturur. Varlığın var edilişi, nasıl, ne zaman, kim tarafından var edildiği; varlığın devamlılığı gibi konular düşünür ve bilim adamlarınca değerlendirilmiş ve sonuçları itibarıyla farklılıklar arz etmiştir.



Sanat, özellikle edebiyat, varlık konusunu çok sık işlemiş hatta bunların ortaya çıkışının sebebi olarak da görülmüştür. Bundan dolayı pek çok sanatçı eserlerinde varlık konusunu işlemiştir. İslam felsefesi veya İslam tasavvufu, Divan ve Tekke edebiyatımızın bel kemiğini oluştururken varlık anlayışı da tasavvufun temelini oluşturmuştur. Niyâzî-i Mısrî de şiirlerinde; varlık konusunu işlemiş, önemli bir mutasavvıf şairdir.












NEDIM’IN BIR GAZELININ SERHI VE YAPISAL AÇIDAN INCELENMESI

Mehmet ULUCAN / Fırat Üniversitesi



Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi

Cilt: 16, Sayı: 1 Sayfa: 89-107, ELAZIG-2006





ÖZET



18. yüzyılın önemli sairlerinden Nedim, Divan siirine büyük ölçüde yenilik ve güzellikler getirmistir. Bu alanda yapılan çalısmalarla Nedim’in siirinin bu yeni ve güzel tarafları ortaya konulmaya çalısılmıstır. Sairin siirleri sekil, anlam ve yapısal uyum itibariyle oldukça dikkat çekicidir. Ancak yapılan çalısmalarda onun siirinin bu özellikleri bütünüyle belirlenebilmis degildir. Bu nedenle, sairin yeni özellikler içerdigine inandıgımız “gönül” redifli gazelini inceledik. Çalısmada gazel sekil, anlam ve yapısal uyum açısından incelenmistir.













MUHIBBÎ DIVANI’NDA ASK ÜZERINE TESBIHLER

Muhammet KUZUBAS / Ordu Üniversitesi



Uluslararasi Sosyal Arastirmalar Dergisi

Cilt 3, Sayi 10, 2010





Özet



Ask, ilk insandan bugüne üzerinde en çok söz söylenen duygudur. Herkesin kendine göre bir ask tarifi vardır. Ancak hiçbir tarif askı tam olarak anlatamaz. Siir, askı anlatmak için en güzel yöntemlerdendir. Bu sebeple ask, klâsik Türk siirinin en önemli konularından birisidir. Bu çalısmada; klâsik Türk siirinin önemli temsilcilerinden olan Muhibbî’nin Divanı’nda yer alan askla ilgili tesbihler ele alınacaktır.



Anahtar Kelimeler: Muhibbî, Kanûnî Sultan Süleyman, Ask, Klâsik Türk Siiri

İncele !

Divan Edebiyatında Mumla Konuşan İki Sevgili


.

Fuzuli’de Leyla’nın, Şeyhi’de Şirin’in Mumla Konuşmaları

ADNAN DURMAZ

.

BU ÇALIŞMANIN BÖLÜMLERİ:

.

1- FUZULİ’NİN LEYLA VÜ MEVNUN MESNEVİSİNDE LEYLA’NIN MUMLA KONUŞMASI BÖLÜMÜNÜN YORUMU

2- LEYLA MECNUN HİKÂYESİ ÖZETİ (İÇİNDE MECNUN’UN AŞK DERDİNDEN KURTULMAMAK İÇİN ETTİĞİ DUANIN AÇIKLANMASI)

3- EK–1- ŞEYHİ’NİN HUSREV İ ŞİRİN ‘İNDE, ŞİRİN’İN MUMLA KONUŞMASI HİTÂB KERDEN-İ ŞÎRÎN BE-ŞEM'

4- EK:2- Husrev i Şirin hikâyesinin özeti

5-EK: 3-TASAVVUFTA AŞK

6- EK–4-MESNEVİ HAKKINDA BİLGİ

.

FUZULİ’NİN LEYLA VÜ MECNUN MESNEVİSİNDE LEYLA’NIN MUMLA KONUŞMASI BÖLÜMÜNÜN YORUMU

.

Gel ey gözü bağlı bağrı dağlı

Başı karalı, ayağı bağlı

.

Yanan mumun üst kısmında oluşan eriyik sanki bir göz bağına benzetiliyor. Mumun bağrının ateşle dağlandığını belirtiyor, sürekli göğsünden aşağı, aktığı yerde iz bırakarak sıcak eriyik akmaktadır çünkü. Mum ayağı bir yere yapışmış olmasından dolayı, ayağı bağlı diyor ona. Fitilinin yanık ucundan dolayı da başı karalı olduğunu söylüyor. Türkçedeki ”Kara başım” deyimini çağrıştırıyor talihsizlik anlamında. Anlaşılan o ki, aşkının acısı içinde, derdini kimseyle paylaşamayan Leyla, çöl gecesinin sonsuzluğu içinde, çadırındaki yanan mumu bir insana benzeterek, onunla dertleşmektedir

.

Gel olalım hem-nefes men ü sen

Râz-ı dil-ı zarın eyle rûşen

.

Sen ve ben aynı nefesi alırcasına bütünleşip dertleşelim ey mum Şu ağlayan gönlünün sırrı neyse benimle paylaş, gel.

.

Ne dert seni nizâr ediptir

Alüfte vü zerd ü zar ediptir

.

Yandıkça erimektesin, eridikçe zayıflamakta, sararıp solmaktasın. Yandıkça sesler çıkıyor senden –mumun cızırtıları-; hangi derttir sana böyle ah çektiren Baştan ayağa nedir bu yanmak Dûd-ı dile dembedem boyanmak Başından başlayıp ayaklarına doğru sürekli yanıp, ağır ağır tükenmektesin; nedir bunun sebebi ey mum. Yanan gönlünün dumanlarına boyanmaktasın bir yandan da, buna sebep ne?

.

Ne cinstir aslın ey belâ-keş

Kim âb-ı hayatın oldu âteş

.

Bela, gam keder anlamına gelmektendir. Bela aynı zamanda, KALU Bela sözcüğündeki anlamıyla, evet, tabii ki anlamına da gelmektedir. Divan edebiyatında âşık için, sevgiliye dair her şey beladır. Bu anlamlar göz önüne alınınca, Mumun varlık nedeni yanmaktır. Mum yanmak için üretilmiş yaratılmıştır. İtiraz etmez o her şeye evet der; tutuşturursan yanar, üflersen söner. Ateş mum için yaşam nedenidir. Ateş olmasa mum var olmazdı. Aynı zamanda ateş mumun ölüm nedenidir de. Aşk acısı olmasa yaşaması mümkün olmayacak olan aşığa benzetiliyor mum burada

.

Her lahza düşersin ıstıraba

Hem ateşe garkasın hem âba

.

Her an acılar içinde yayan sensin ey mum. Bir yandan ateşler içindesin bir yandan da sular içindesin. Yandıkça eriyip sıvılaşan mum için su sözcüğünü kullanmış burada şair. Bu haliyle de mum, aşk ateşiyle yanan ama bir yandan da gözyaşı döken aşığa benzetiliyor.

.

Ne sihr kılarsın ey seher-rîz

Kim âteşin âbdan olur tiz

.

Sabahın en erken zamanında mum sönmüş oluyor. Âşıklar herkesin uyuduğu sabahın erken saatlerinde uyanık olurlar. Her yanışında önce ateşle başlıyor acısı, önce tutuşması gerek ki, sonra eriyip sıvı hale gelsin. Önce aşka düşüp yanar, sonra da ağlar âşıklar.

.

Hem suhteden hem olma gafil

Mende dahi var bir gam-ı dil

.

Sen aşk derdiyle yanarken, benim de gönlü kederle yanan birini de bilmelisin. Derdi ortak olanlar birbirini bilir. Mum Leyla’nın yüzünü aydınlatınca aynı zamanda onun da kendisi gibi bir dertten yandığını görmüş olması gerekir. Mum ışığı olmazsa karanlıkta Leyla görülemez. Mum yanınca da ilk görmesi gereken, o an onunla dertleşen Leyla olmalıdır.

.

Men hem sana benzerem vefada

Belki nice mertebe ziyade

.

Belki senden daha fazla vefalıyım. Ben de senin kadar vefalıyımdır. Verdiğim aşk sözünde durur, bunun karşılığı olarak payıma düşen acıyı seve seve yaşarım. Hatta senden daha da vefalıyım ben

.

Sen gece hemin yanarsan ey zar.

Men gece vü gündüzem giriftar

.

Sen yalnız geceleri yanarsın; ama ben gece gündüz yanarım. İşte asıl farkımız bu, ben daha çok yanıyorum aşktan.

.

Sende eser-i hevâ ziyandır

Nispet mana rahat-ı revandır

.

Sen aşkın ateşiyle yanıp tükeniyorsun ki bu kurtulmak oluyor. Yanmanın bittiği bir yer var; bu da gönül rahatlığı verir sana, nasıl olsa bitiş var. Ama benim yanışım hiç bitmeyecektir.

.

Hoştur sana sırrını döküp yaş

Meclisler içinde eylemek faş.

.

İnsanların akşamları toplanıp birlikte olduğu meclislerde, sen gözyaşları içinde sırlarını açıklayarak rahatlarsın bu da hoşuna gider

.

Gönlün çü değil vefada kaim,

Gönlündekidir dilinde daim

.

Gönlü aşkta vefalı olan sırrını kimseye dökmez, hatta dökemez. Senin gönlün vefalı değil aşkta ki, neyin varsa dilindedir, içinde olan dışında da görülebiliyor

.

Men sabit-i arsa-ı belâyam

Ney kimi hızâne-i hevâyam

.

Ben gam keder bela ortamından asla ayrılamam; çünkü aşk budur. Konuşmam ama bu aşkla inlerim yalnızca. Rivayete göre Hz. Muhammet İlahi aşk sırrını Hz. Ali’ye söylemiş. Bu sırrı taşıyamayan Ali ıssız bir yerde kör bir kuyuya söylemiştir. Kör kuyudan sular dışarı fırlamış ve oluşan sulak alanda yetişen kamışlardan Ney adı verilen çalgı yapılmıştır. Bu nedenle ney sesinin ilahi aşkı taşıdığı söylenir.

.

Olmam olur olmaz ile demsâz

Başım kesilirse söylemem râz.

.

Sen meclislerde her kim olursa onlarla birlikte olup, önüne gelene derdini döker, sırrını verirsin ey mum. Mum senin başını keserler arada, daha iyi tutuşursun yanarsın; benim başımı kesseler de asla kimseye sırrımı açmam

.

Derdim sana söyleyem gam-ı dil

Sende dahi tâb yok ne hâsıl

.

Elden ne gelir. Ben sana gönlümün derdini açayım istedim ama sende de derman yok, tükenmişsin.

.

Döymez ciğerin bu şerh-i râza

Ahım götürür seni güzâra.

.

Eğer ben sana içimdeki sırrı söylersem, benim aşk acıma senin kalbin dayanmaz, tümden yok olursun. Ahh ettiğim zaman tükenirsin. Burada “Ahh “ edince çıkan nefesin mumun alevini söndüreceğini söylüyor aynı zamanda

.

Her yâra bu derdi eyledim faş

Olmadı bu yolda bana yoldaş.

.

Ben hangi dostuma bu sırrı açıkladımsa bunu taşıyamadı, benden yolunu ayırdı. Sabr eylemedi bu derd ü dağa Katlanmadı düştü taşa dağa Bu aşkın hastalığına ve büyük yalnızlığına katlanamadı hangi dosta açtımsa sırrımı; dağlara taşlara düştü benim derdimden yanında senin hem urmayam dem ta kaçmayasın ırağa sen hem .Ey mum sana sırrımı açmayayım ki sen de uzaklara kaçma, karanlıkta kalmayayım şem’ün çü görürdü yok zebanı dem urmağa yoh yanında canı

.

Leyla sonunda mumun dilsiz olduğunu anladı onun yanında konuşmayı da gereksiz buldu

.

Fuzuli Leyla vü Mecnun Mesnevisinde bir yandan Leyla ve Mecnun’un aşkını, ayrılığını anlatırken, aynı zamanda Tasavvufi İlahi Aşkı da anlatmış oluyor. .

İncele !