Hazret-i Pîr etmedi Leylâ’yı da mahrûm-ı feyz
Tab’ımı mir’ât edip eş’âr kendin gösterir
Bende-i Monla-yı Celâlü’d-dîn-i Rûmî’yim bugün
Münkirânın attığı ahcar bâr olmaz bana
Leylâ Hanım, aynı zamanda bir peygamber aşığıdır. Divanında Hz. Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) öven na’tları döneminde ve döneminden sonra sevilerek okunmuş, bunlardan bazıları bestelenmiştir. Hz. Muhammed’i (sallallahu aleyhi ve sellem) ve O’nun Ehl-i Beyt’ini konu ettiği şiirlerinde heyecanlı, coşkulu bir anlatım dikkati çeker. Şair, Hz. Ali’yi konu ettiği şiirlerini tam bir vecd içinde kaleme almıştır:
Ey fâtih-i Hayber Ali / V’ey melce’-i ahkar Ali
Kerrâr hem Haydar Ali / Mevlâ-yı her Kanber Ali
Ey sâkî-i Kevser Ali / Dâmâd-ı peygamber Ali 10
Divanın pek çok yerinde Muharrem ayının öneminden ve Kerbelâ vak’asından, bahsedilir:
Ey gözüm durma hemân ağla Muharrem geldi
Hâb-ı gafletten uyan ağla Muharrem geldi11
Leylâ Hanım, bir hanım olarak, Hz. Muhammed’in kızı ve mü’minlerin annesi olan, Hz. Fatıma’yı da unutmamış, pek çok şiirinde adını zikretmesinin yanında onun adına gazel formunda, müstakil bir şiir de kaleme almıştır:
Ey mâder-i şâh-ı şühedâ Hazret-i Zehrâ
Mahşerde mu’în-i fukârâ Hazret-i Zehrâ12
Leylâ Hanım ele aldığımız na’tinde Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) olan muhabbetini samimi bir anlatımla dile getirmiştir:
Garîbim bulmadım bir yâr u hem-dem yâ Resûlallah
Günâhım çokluğundan sîne pür-hem yâ Resûlallah13
Şair, na’tına ‘garibim’ serzenişi ile başlıyor. ‘Garib’ kelimesi lugatte; kimsesiz, zavallı, yabancı, tuhaf, şaşılacak, bambaşka, gurbette olan yani memleketi dışında olan anlamlarına gelir. Garip kelimesini karşılayan her kelime, her kavram, insanın ‘varlık’ sorgulamasıyla doğrudan ilgilidir. İnsan, kendini hırpalayan ‘insan olma’ hâlinin ağırlığını ‘dost’ ları vasıtasıyla hafifletir. Onlarla paylaşır, dertleşir, çözümler üretir. Şair, beyitte dost veya arkadaş kelimelerinin yerine ‘yâr’ ve ‘hem-dem’ kelimelerini kullanmayı tercih etmiştir. Günümüzde yâr kelimesi sadece kadın-erkek arasındaki muhabbeti ifade ederek anlam daralmasına uğramıştır. Eski kültürümüzde ‘yâr’ deyince; birbiri için ölüm dahil her şeyi göze alan vefalı dost, arkadaş anlamı akla gelirdi. Mesela; hicret esnasında Hz. Muhammed’e yoldaşlık eden Hz. Ebubekir için mağara arkadaşı anlamına gelen ‘yâr-ı gâr’, dört halife için de dört dost, dört yoldaş anlamına gelen ‘çehâr-yâr’ kavramları kullanılırdı.
Leylâ Hanım şiirinde; her insan gibi öz eleştiri yapmaktadır. Günahlarının çokluğundan dolayı -ruhun en belirgin tecelli mahalli olan- sinesinin gamla dolu olduğunu ifade etmektedir. Hem garibdir, hem kimsesiz, hem de günahkâr... Şair, böyle bir durumda feryâd ederek; güvenilecek, sığınılacak yegâne liman olan Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yönelir ve hâlini O’na arz eder.
Kerem-kâra ne rütbe mücrim olsam da ümîdim bu
Gubâr-ı pâyın ola zahma merhem yâ Resûlallah
İnsan, mücrim, suçlu, sanık, günahkâr olsa da ümid etme fıtratı üzere yaratılmıştır. Ne kadar suçlu da olsa, acaba beni de affeden, bana da sahip çıkan biri bulunmaz mı, diye sonuna kadar beklenti içinde olur. İnsan değişen, pişman olan, pişmanlığının sonunda affına yol arayan bir varlıktır. Bu hâli yaşayan Leylâ Hanım, gönül yaralarının şifa bulması için Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) sesleniyor: “Yâ Resulallah! Sen ki lütuf ve keremlerin en büyüğüne, en genişine mazharsın. Eğer, bana lütfetsen, yardım etsen bu senin hazinenden bir şey eksiltir mi? Senden çok şey istemiyorum, senin ayağını bastığın toprak bile benim yaralarıma merhem olmaya yeter.
Şair, sanki mecazî anlamda bir deva talebinin yanında, manevî yaralarına derman olması için, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) ayak bastığı mukaddes topraklara da yüz sürmek istiyor. Çünkü Hz. Muhammed’in yaşadığı, ayak bastığı topraklara giden, yüz süren kişinin, -bir de gönülden pişmanlık duyarak tevbe ederse- günahlarından kurtulma ihtimali çok yüksektir.
Günehden hâlimi arz etmeğe yok zerre dermânım
Hicâbımdan zebânım dahi ebkem yâ Resûlallah
İnsan bir suç bir günah işledikten sonra bunun zararının farkına varır da ne yapacağını bilemez; dizlerinin dermanı kesilir, utancından yüzü kızarır, kendini savunacak kelime bulamaz, taş kesilir... Leylâ Hanım da beyitte öyle bir hâl içindedir. Şair kelimelerle mükemmel bir suçlu tablosu çizer. Bir suçlu ancak bu kadar güzel tasvir edilebilir. Sanki bir mahkeme kurulmuş. Ortada suçunu itiraf eden bir sanık. Sanığın karşısında Kainatın Efendisi, Gönüllerin Tabibi, Sevgililer Sevgilisi, En sevgili bulunmaktadır. O’nun bedeni dünyadan göçmüşse de inayeti ruhlara ayândır. O, (sallallahu aleyhi ve sellem) Hakk’ın bildirmesi ile her şeye nigehbân ve yüce divandan önce uğranılacak tek sığınak, yegâne limandır. Buradaki sanık, sükût hâlinde, lâl kesilmiştir. “Günahlarım ortada, hâlimi arz etmek için zerre dermânım yok. Hicâbımdan, dilimdeki kelimeler iflas etti. Hâlim bu, ya Resûlallah... Diyecek sözüm yok. Suçluyum. Bahtına düştüm” diyerek şair sanki tüm günahkârların hâline tercüman oluyor.
Ne haddimdir seni âlemde ben medh u senâ etmek
Senin meddâhın oldu Rabb-i Ekrem yâ Resûlallah
İnsan için en büyük pâye eksikliğini kabul etmesidir. Kendisinden daha üstün bir gücün, bir varlığın karşısında benlikten sıyrılıp haddini bildiğini göstermesidir. Leylâ Hanım, “Seni övmek benim ne haddime” diyerek, Allah’ın Resûlü’nü övmek hususunda aciz bir kul edasıyla tevâzû ve mahviyet gösteriyor. Allah’ın (celle celaluhu) Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) hiçbir peygambere hitap etmediği şekilde ‘Habîbim’ diyerek onu medh ü senâ etmesine, alemleri O’nun hürmetine yaratmış olmasına telmihte bulunuyor.
Na’tın başında Hz. Muhammed için ‘kerem-kâr’ yani lütuf ve kerem sahibi, cömert sıfatını kullanılmıştı. Bu beyitte de yüce yaratıcı için ‘Rabb-i Ekrem’, ikram eden, lütfeden cömert bir şekilde terbiye eden vasfını kullanmış olması manidardır. Çünkü ‘kerîm, kerem, ikram’ kelimelerinde, merhamet, nezaket, zerafet, izzet, menfaat gözetmeme, ayrım yapmama, cömertlik vb. anlamlar bir aradadır. Aciz, garib, günahkâr bir kimsenin bundan daha çok neye ihtiyacı olabilir ki...
Terahhum kıl soyundur hânkâh-ı aşka Leylâ’yı
Ola tâ Hz. Monla’ya mahrem yâ Resûlallah
Şair, bu beyitte, benliğinden soyunup mâsivâdan uzaklaşmak, aşk dergâhına mahrem olmak, Mevlânâ’ya yakınlaşmak için Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) maneviyatından merhamet talep ediyor. ‘Aşk dergâhı’ insanı Hakk’a, cemâlullaha götüren yol anlamında kullanılmıştır. Bu dergâha dahil olmanın şartı dünya hevesatından kurtulmaktan geçer. İnsan kendi başına dünya bağlarından kurtulacak güce sahip olmayabilir. Bunun için bir insan-ı kâmilin rehberliğine başvurabilir. Çünkü Allah dostlarının gittiği yol insanı Hakk’a götüren en kısa yoldur. Burada dikkati çeken husus; şairin aşk dergâhına dahil olmak ve Mevlânâ’ya yakınlaşmak için Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhaniyetine başvurmasıdır. Mantıken bunun tam tersi olması gerekir. Bu yaklaşım tarzı şairin Hz. Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve sellem) yakınlığını, ona ne kadar bağlı olduğunu göstermektedir. Gönülden bağlı olduğu bir Hak dostunu anlamak için Hz. Muhammed’in maneviyatından istimdâd dilemesi farklı bir bakış açısını göstermektedir.
Leylâ Hanım, na’tında da görüldüğü gibi tam bir Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) hayranıdır. Na’tını, baştan sona çaresiz bir kişinin peygamberine içini döküp, günahlarını itiraf etmesi yönünde kurgulamıştır. Gazelde seçilen kelime kadrosunda; ‘garib, sine pür-hem, zahm, mücrim, hicâb vb..’ günah karşısında çaresizliğin ifade edildiği kelimelerin ve kelime gruplarının fazlalığı dikkat çekmektedir. ‘Yâ Resûlallah’ redifi ise na’ta hem aheng katmış hem de Hz. Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) karşısında bir iç dökme bir yakarış atmosferi oluşturmuştur.
Leylâ Hanım ve onun gibi hanım şairlerin hayatları ve eserlerinin değerlendirilmesi, onların dünyalarının bize aktarılması, tarihimizde kadının toplumdaki yerinin tespit edilmesi açısından fevkalade önem arzetmektedir. Tarihi kaynaklarda kayıtlı olan ve sayıları çok az olan hanım eserlerinde, toplumsal ögelerin; aşk, sevgi ve inanç gibi unsurların metne nasıl yansıdığının tahlil edilmesi, günümüz gençliğine geçmişleri ile ilgili değişik bir bakış açısı kazandıracaktır.
0 yorum:
Yorum Gönder