Tarihsiz Günler
Yıl 1982. Aylardan yalnızlık.
Çantayı alıp kimseyi dinlemeden çıktım sokağa.Havanın tabiri caizse döt donduran soğuğuna karşı dayanıklı bir mont vardı üzerimde.
Şimdilik beni gizleyen tek şey oydu. İnsanların arasına girene kadar.
Yürüdüm. Otobüse atladım.
Dedim ''sür kaptaan gitmediğim yerlere süüür.'' İçimden.
Düşündüm. İnsanlar ne kadarda çok korkuyor birbirlerinden.
Koca bir otobüs dolusu insan.
Herkesin gözleri tavanda, yolda.
Birbirlerine bakmaktan bile korkuyorlar. Konuşmak şöyle dursun.
Üsküdarda indim. Meydana doğru yürüdüm.
Sonra dedim 'Sorcha gel Çamlıcaya çıkalımda bi hava alalım'
Çıktım. Satılık pembe bir köşk vardı yolun aşşaaasında. Çok güzeldi.
Benim olmasını istemedim. İstemeye yüzüm yok. Tamam tamam param yok.
Erişemeyeceğim hayaller kurmayı bırakıyorum artık.Her gün bir tane. Azaltacağım..Tamam.
Tepeye çıkmamla turist kafilesini görmem bir oldu. Teyzenin teki bağıra bağıra türkçe konuşarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu e be güzel teyzecim bağırınca mı anlayacaklar sanki dilinden.. El atayım dedim.
Vazgeçtim. Bu aralar çok 'herkes kendi başının çaresine bakmalı' kafasındayım.
Yürümeye devam ettim. Bir gelinle damat fotoğraf çekiniyordu. Ben orda tirtir titrerken gelin hanım çırılçıplak poz veriyordu. Onun yerine de üşüdüm. Denizi izledim. Boğazı.. Benden önce kimler kimler baktı bu manzaraya.. Neler düşledi insanlar.. İnsanlar. Derken kendimi süleymancıların arasında koşuştururken buldum.
Hepsi gözlerini dikmiş, süzüyor. Kaçıverdim cemaati süleymancılardan. İndim aşaa.
Ayaklarımı uzattım izledim denizi. Dalgalar sert taşları dövdü. Ben de şiddetten yana oldum o gün.
Meydana gittim. Valide-i Cedid camiiiiiiiye girdim. Bahçede kedi sevdim. Teyzeleri izledim.
Amma ve lakin oraya doğru giderken yolda bir adam gördüm. Evsizdi sanırım.
İçim cızladı. Üzüldüm. Durmadım. 'Herkes kendi başının çaresine bakmalı'
Sonrasında yaptığım şey delilikti. Söylemeyeceğim.
Kediler diyorduk. Kediler. Çok şeker hayvanlar. Çok benziyorlar bana. Ne kadar nankörler denilsede insanlar kadar olamamışlar daha.
Favelaya bir mesaj attım. Migrenim tutmaya başlamıştı yine. Dikkat et dedi. Dikkat. Eder miydim ?
Denedim. Üşüttüm. Denemesem zature olurdum belki.
Akşama doğru İlknur'a aktım. Pazarın içinden geçmem gerekti. Yine kameralarım hareketlendi ve izlemeye başladım. Kadınlar 'üç buçuuuk üç buçuuuk' diye bağıran bir adamın tezgahında don seçiyordu. Ama öyle bir karıştırıyorlar ki sanırsın altında çocuklarını arıyorlar.
Yaklaştım teyzenin birine 'Neyini seviyorsunuz bu pazarın ?' diye soruverdim.
Hiç bana bakmadan ' Üç buçuğunu' dedi.
Belki bir gün ben de severim pazarları. Belki çocuğumun elinden tutup sürükleye sürükleye getiririm buralara.
Oğluma torbalar taşıtırım. Ne bileyim. Olur ya..
Yaşlanınca pazarları seviyordur belki insan. Yaşlanmadan gelmeyeceğim bir daha pazara.
Eve döndüğümde geç olmuştu bayağı. Migrenim tutmuştu. Ağırlaşmıştı iyice.
Kafam zonk zonk zonk! Anlatabildim mi ?
Yattım aşaa. Favelaya mesaj attım.
Sonrasını hatırlamıyorum.
'Gel.Gel sen gel..'
Gelemiyorum.
0 yorum:
Yorum Gönder