Pazarımsı Perşembe
Şunu başlığa yazarken bile içimden ne çabuk geçmiş zaman diye düşünüverdim istemsiz.
Harbiden çabuk geçiyor zaman. Ve Nisanda insanın okula gidesi gelmiyor hiç.
Değişik, anarşik bir havası var bu ayın.
Ben de kabarık anarşizm duygularıma engel olamayıp evde durdum bugün.
Anneannem Almanyadan geldiği için babam erken döndü İrandan.
Ama aramıza geç dönecek çünkü içerde saatlerdir uyuyır. Eheh.
Sıkılıyorum. Yıldız Çiçeğim için tuttuğum deftere almam gereken notlar var. Hiç içimden gelmiyor.
Genelde bir şey içimden gelmiyorsa henüz zamanı değildir diye düşünürüm. O halde yatmaya devam.
Kafamı yastığa yaslayıp tavanı izliyorum geceleri.
Uyuyamıyorum bu aralar. Çok düşünüyorum. İnsanlar.. çok garip.
Ya sorun bende ya da onlarda. Anlayamıyorum, anlatamıyorum.
Kelimelere sığdıramıyorum duygularımı.
İkinci bir ses var içimde. Hatta sessiz bir senfoni orkestrası.
Hepsi ayrı telden çalıyor. Eskiden bir kişi vardı. Sanırım büyümüşüm.
Büyüdükçe çoğalıyorlar..
Şiirler çok güzel. Çok aşk dolu. Ama aşkı getirmiyorlar.
Tommaso Campanella'nın ütopyasından istiyorum bir parça.
Farabi'nin Erdemli Şehrinde nefes almak.
Ne bileyim.
Diderot gibi '' İnsanı taş ya da kırık kalpli yapan bu dünyadan gidiyorum. Beni nereye gömerlerse gömsünler''
diyebilmek, kafama sıkıp gidebilmek isterdim.
Tanrı için yaşıyorum. Tanrı için..
Acımak mı gerek kendime bilmiyorum. Açıkçası acımıyorum.
Bunları yaşamam gerek. Gerçekleştirmem gereken şeyler var.
Yontulmamış bir ruhla hangi gerçekliğe erişebilirim ki ?
Eh. Diogenes'i dinliyorum, her durumda mutlu ve bağımsız hissederek.
Belki bir gün onun gibi Atina sokaklarında elimde bir fenerle dürüst bir insan aramaya çıkarım.
Hiç!
0 yorum:
Yorum Gönder